Kayıtlar

Şubat 2, 2020 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

GÜZEL GİTTİN, GÜZEL BİTTİN

Öylece kaldım pencerenin dibinde. Paspasın altında yedek anahtar, diyemedim. Rafa koyulan üstü tozlu plak geldi aklıma. Alıp çalmak istemedim. Yorgunluktan mola verilmiş, tezgahın üstünde duran birazda yalnızlık kokan, sessizliği anımsatan,bir o kadar da seni hatırlatan o kitabı okuyamadım. Yarım kaldı. Yarım kalan,yarına kalmasın dedim. Kaldı. Bitmeyen sadece kitaplar zannederdim bu yaşıma kadar. Yaşım dediğime bakma. Ruh yaşım kemik yaşımı geçeli epey oldu. Pencere mi? Penrecerinin önü gözyaşı ile dolu. Yağmur da yağmıyor oysa. İnsanlar yağmur yağınca mı ağlamış gibi görünüyor? Yoksa ağlamak için yağmuru mu bekliyor? Bilmiyorum. Yalnızlığın hüküm sürdüğü yerdeyim. Mülteci gönlünü ferah tut. Her şey bıraktığın gibi. Anahtar paspasın altında, evin düzeni olduğu gibi, değiştirmedim. Kahve fincanları ikinci rafta. Yerini benden daha iyi biliyorsun sonuçta. Gülüşlerin hala dün gibi kulağımda. Çığlıklarını ve gözyaşlarını bir bavula tıktım kapının önüne bıraktım. Kiminin hatırası kalır k

BEN HİÇ İSTER MİYDİM

Kolay değildi bizimkisi. Kolay olanı zora çevirmekti belki. Bilemedik. Bir odada haps olduk. Gerçekleri göremedik. Umuda açılan bir kapımız vardı, bulamadık. Bir konuda hiç bir zaman mutabık kalamadık. Yoksa bende isterdim seninle karşılıklı kitap okumayı. Aynı cümlenin altını çizmeyi, inan bende isterdim. Kolay olmazdı belki ama imkansız da değildi... Aynı kitap üzerine ayrı cümlelerin altını çizmeyi inan bende istemedim. İnan ki istemedim...

Bİ ÇAY ?

Gözlerimin baktığı yerdesin. Sıralı ayrılık girdi aramıza. Mesafeler epey uzun. Sus... Hayır hayır... Sakın konuşma. Konuşursan eğer, artacak mesafeler. Böylesi daha iyi sanki. Daha umutlu.Ne bileyim bir gün... bir gün kavuşacakmış gibi. Çayın demlendi, bir bardak koyayım mı? diyecekmişsin gibi...

HAYIR BÜYÜMEDİM!

Hayır. Büyümedim. Sadece alışkanlıklarımı değiştirdim. İnsanların aracılığıyla bir şey yapmayı bıraktım. Artık kendi kendime gülebiliyorum. Deli diyorlar bazen. Bazen kendimi yabancı gibi hissetmiyor da değilim. Ama iyiyim. Her ne yapıyorsam kendim yapıyorum. Birilerinin maşası olacağıma kendi ateşimin külü olmaya razıyım. Sebebini bilmeyip sonucuna katlandığım onca şey var ki... Hayır dedim. Büyümedim. Benim bir yanım hep çocuk kaldı. Bir yanım, yarım yanım...

BARİ SEN YAPMA!

Yine yağmur yağıyor pencereme. Anlayamadıklarım anladıklarımı geçiyor. Yol kenarı banklar geliyor aklıma. Camlara yansıyan fotoğraf kareleri sonra. Umduğum o şeyler unuttuğum şeyler oluyor zamanla. Şemsiye kullanmıyorum bu havalarda. Islanmak rahatlatır derdi babam. Dediğini yapsam...Bu seferlik yapsam bir şey kaybetmem aslında... Duyuyor musun beni ? Yine yağmur yağıyor buralara. Tükenen sadece kalemler değil. Mukadderat deyip geçemezsin. Hayır. Buna izin vermem. Veremem. Hiç bir şeyin tesadüf olmadığını yağmurun altında ıslanarak anladım. Bozguna uğramış yüreğim kaldırmaz artık gitmelerine. Yalnız fotoğraf çekilmeye razı değilim hala. Susmanın fayda vermediği dünya da faydasız diyorlar. Karanlığın dibine ışık tutarak tutunuyorum dalıma. Sen kırma. Herkes kırıyor. Bir dalım var şu ufacık dünya da. Bari sen yapma... Sana diyorum! Günün birinde vefalı olacak merhameti yerini bulacak insan. Yağmur yağıyor buralara. Yağıyor durmadan. Bari sen yapma...

MESELA

Bırakalım kavgaları bir kenarıya. Bağırış ve çağrışmalar son bulsun artık. Mutlu olmak sadece çocukların hakkı değil. Her akşam eve geldiğimde gülerek karşıla beni. Hoş sohbet edip günün değerlendirmesini yapalım seninle. Masaya koyduğun yemeğin tadını ağzımızla değil gönlümüzle alalım mesela. Ağzımızın değil gönlümüzün tadı kaçmasın. Yatağa her yattığında sırtını dönme duvara. Duvarlar hiç bir fayda vermiyor yalnızlıktan başka insana. İki kişinin yalnızlığını koyma omuzlarına. Terazinin dengi, masanın huzuru, kalbinin tartısı şaşmasın sonra. Paylaştığımız tek şey yalnızlık, gördüğümüz tek şey beyaz duvar, yediğimiz tek şey kuru ekmek, sevdiğimiz tek şey kendimiz olmasın. Olmasın mesela...

ÖLME ANNE!

Ölme anne! Sakın ölme! Yalvarırım sana ölme! Merhametine muhtacım anne. Şefkatine muhtacım. Saçının her teline kurbanım anne. Sakın ölme. Elini uzat anne. Tut elimden. Sakın bırakma beni. Daha küçüğüm anne. Çok küçüğüm. Kaldırmaz yüreğim gitmene. Yapamam sensiz koca evde. Saçımı tarayamam, yemeğimi yapamam, söküğümü dikemem anne. Hem doğruyu daha bilemem ben. Yanlış yaptığımda doğruyu göster bana anne. Öperek uyandır beni yatağımdan. Senin göğsünde ağlayayım ağlayacaksam. Beni, beni dört duvar arasına atma anne. Yüreğime kor ateşler düşürme. Gençliğim hayallerimle dolu. Hayallerim varken ümitsizliğe yelken açtırma anne. Yolun başındayken, daha hiç bir şey görmemişken, hayatın ilk tokatını bile yememişken o tokatı sen atma anne. Döv beni. Ayaklarımı kır. Gözlerim görmesin. Kulaklarım duymasın. Ellerim tutmasın. Ama sen gitme anne. Yataklara düşeyim. Gerekirse hastanelik olayım. Başımda hemşireler değil, bakıcılar değil, el değil sen dur anne. Yere her düştüğümde dizimin her kanamasında

HANGİ YÖN?

Ziyanı yok dediğim ne varsa ziyan oldu. Önemi yok dediğim her ne varsa önemsiz oldu. Bugün yaptıklarım yarın başıma taşınır oldu. Duygularımdan feragat etmiş değilim. Adına bir fermanım var, henüz yazılmamış. Söyleyeceklerim var, akılda tutulmamış. Kamçıla beni. Rahat değilim yerimde. Toprak kokusu alıyorum bir yerlerde. Uyandır beni o rüyadan. Gerçek olamaz anlamını yitiren duygular. Anlamsızlığın içinde fazla kaldığımdan mıdır bilinmez. Lâkin bu kadar anlamsızlık fazla geliyor bünyeye. Hangi yöne? Söyle bana; Bu yol, kısık çığlıklar, rutubetli duygular, sessiz sensizlik hangi yöne?

ZAHMET

Kabına sığmayacak kadar yorgun bir yolcuyum. Sen ki beni ağırlamakta güçlük çekecek bir hancısın. Yolum yoluna düşerse eğer affına sığınacağım. Sana söyleyeceklerim inzivaya çekilmiştir. Yazacaklarım sükuta bürünmüştür. Gayrı bütün gücüm tükenmiştir. Olur da bir gün tutarsan ellerimi: "Ellerin zahmet görmesin" der. Zahmete sokmam seni...

KORKMUYORUM!

Korkmuyorum yalnızlıktan. Gecenin bir vaktinde bulursa sessiz çığlıklar bedenimi, davetsiz misafir gibi ağırlarsa yüreğim bu feryatları, gözaltlarım morarırsa uykusuzluktan, ağını ördüyse örümcek duvara, rutubet kokuyorsa odam ve tan vaktiyse o vakit, seni bekliyorum.Bekliyorum ve korkmuyorum!

BEN, ÇOCUK VE KADIN

Resim
(I) Dudaklarımın ıslaklığını sabahın kırağından aldim, Terli gözlerimi o garip özlemin oturduğu sedirden... Karanlığa doğan o sestir beni dirilten her gün Ölüme meydan, derdim ama yıkılır tabut tahtaları... (II) Nice seyrettim olabilir diye çocukları Bilmeseler ağlarlar miydi ana karnında Okşamak isterdim oysa yok ki şefkat eli Gözlerime ter iner o vakit bir öncekinden... (III) Nereden sorarım bu soruları her seferinde Anlasaydı kadının sızısını korkardı vicdan Mahrem kokan o dünlerde zulüm olur mu? Geceyi karanlık yapan ağırtan aldım. HASAN AKBAL Not:Bu şiirim  YAZI-YORUM DERİSİ  19. sayısında yayınlanmıştır. Dergiyi okumak için  TIKLAYINIZ...

TEŞEKÜRLER...

Yazılarımızı sosyal mecralarda paylaşarak göstereceğiniz ilgiden dolayı teşekkür ederiz...

KAYNAK GÖSTERİLMEDEN KULLANILAMAZ.

İMZALI YAZILARDAKİ GÖRÜŞLER YAZARLARINA AİTTİR...

YAZARLARDAN OKU...

Daha fazla göster

İletişim

Ad

E-posta *

Mesaj *

BİZİ TAKİP EDİN...

ÇOK OKUNANLAR

YAŞLI ANADAN BEŞ OĞLUNA MEKTUP

KIRILMIŞ BİR HAYAT

ASIM'IN NESLINDEN VATAN GÜNEŞİNE

GÜRÜLTÜLÜ SESSİZLİK

BİR GÜN

ANLAMAKSA ŞİİRİ

HER ŞEYDE "SEN" VARSIN

EDEBİYAT VE SANATTA YERLİLİK VE MİLLİLİK

Herc-ü Merc