Kayıtlar

2018 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

ÇOK SEVMELİ İNSAN

Çok sevmeli insan, Kelimelere sığmamalı mutluluğu, Dağa, taşa duyurmalı sevdiğini... Yere, göğe sığmamalı sevinçinden, Kirpiğine yağmur deyse, hüznü içine işlemeli... Yüreğinde parlayan kıvılcım, Ateşini arşınlamalı... Çıplak ayaklarını ısıtan güneş, Çığ gibi sarıp sarmalamalı bedenini... Nazlı Kübra ÇEVİK @nazlikubracevikk

KÜNYE EDEBİYAT E DERGİ

Resim
KÜNYE EDEBİYAT E DERGİ SAYI:6 6. SAYIYI İNDİR.

BURHAN...

Günlerden pazartesiydi. Havada bir umutsuzluk bir karanlık bir mutsuzluk... Sebebi ne bilinmez... Ümitleri yok olup hayalleri yıkılan planlari suya düşen bir insan gibiydi. Acaba pazartesi miydi çilekeş yapan bu günü yoksa hayat mı? Yoksa ben mi? Bilinmez... Bir yorgunluk halsizlik tukenmislik bir yalnızlık var içimde bitip tükenmek bilmeyen. Neden bilmiyorum. Aslında bunu yapan insanlardı. Acımasız sığ düşünceli insanlar. Neden neden neden? Ah keşke, keşke bilsem cahillik? Menfaat? Amacsizlik? “Değil mi anne? İnsanlar değil mi? Buna sebep olan,beni susmaya zorlayan. Konuşsana anne. O an gelmeyen cevapla anladım bu yuzden ben bu yuzden yalnizdim. Bunaldim yaşamak istiyorum ya da istemiyorum. Neden varlıkların en zalimi olarak geldim ki dünyaya? Doğaya zarar ver insana zarar ver hayvanlara zarar ver. Kadına şiddet, tecavüz... İnsanlıktan çıkıp insan olmak(!) nedir bu öfke. Bu bencillik niye? Insanevladi temelsiz inşa olmak ister hep ama bilinir ki emeksiz bu mümkün değildir. Cahil

KAHKAHALARIN SUSTUĞU YER

Resim
Kahkahaların Sustuğu Yer 26 Kasım’da tüm internet kitabevlerinde yayında... Eserdeki şiirleri okurken kimi zaman kendinizi şairin “sonbahar ülkesi” ütopyasını seyrederken, kimi zaman da karanlık boş bir odada kendi benliğinizi, varoluş sebebinizi ararken bulabilirsiniz. Kahkahaların Sustuğu Yer, eski türk edebiyatının, türk halk edebiyatının ve çağdaş edebiyatımızın motiflerinin harmanlanmasıyla oluşmuş bir eserdir. İlk bakışta dramatik ağırlıklı gibi görünen şiirlerin aslına inildikçe didaktik özelliklerinin de açığa çıktığı görülmektedir. Künye Edebiyat platformunda paylaştığım şiirlerim de eserde bulunmaktadır. Esere yayın tarihinden itibaren internet kitabevlerinden ( dr.com kitapyurdu.com vb.) ulaşılmaktadır. Yurtdışından ise tikla24.de web sitesinden sipariş verilebilmektedir. Sevgilerimi sunar, iyi okumalar dilerim... KAZIM EMRE AĞRALI

SEVGİLİM

Seni gökkuşağında gezdirecek, Uçan kuşların kanatlarında saklayacağım. Yağan yağmurlarla besleyecek, Kar beyazı bulutlara yatıracağım. Seni koyu renkli dudaklarımla boynundan öpecek, Yeryüzüne düşen karlar içerisinde uyutacağım Gökkuşağında seveceğim seni Günün birinde güneş kaybolursa Kalbinden yaratacağım aydınlığı... Günün birinde kaybolursak Dudakların yol gösterecek bana. Ve kolların sardığında evreni sevgilim, İçinde uyuyacağım.                                         Oğuzhan Kurnaz                                          Giresun/Görele

YÜREĞİMDEN DÜŞENLER

Bir sen vardın, senden habersiz Geçip giderdin trenlerle Düş sokaklarımdan Bir sen vardın Damlardın içime Seller alır götürürdü kalbimi Yollar uçardı sana varırken Güller açardı ;kahkahaları yürekten.. Canlar,can bulurdu yeniden. Kuş kanatları titrerdi Adın saçılırken nefesimden Değmezdi elalemler kulağıma Dağlar kadar olsa da hasetleri Ben,gemilerle kaçardım denizin bağrına Öyle bir yer ki Güvercinler kıyamaz konmaya Bülbüller fısıldamaz bile Güneşi ürkmesin diye toprağın.. Sarılmış al pembe elmalarla Ceviz ağaçlarının kolları Hafif tatlı Üzüm bağları Nar taneleri Mis kokulu Zeytin ağaçları FATMA HAFIZOĞLU

SU

Seni izledim Çınar dalları arasından Gökyüzünü izler gibi dalga dalga uzaklara nazır.. Köpük köpük sularda erdim huzuruna Kıyısında dinlendim aşkının Düşündüm Düşündüm ki Yaprak gibi bir sevda parçası koparıp içimden bıraksam suya sudan uzağa bilinmez diyarlara doğru yola koyulsa Rüzgar savursa Kuşların ayağına takılsa Dokundurur mu serin sıcak bir tebessüm ruhuna.. Sarılsa hissettirmeden yüreğine Oracıkta kalsa. FATMA HAFIZOĞLU

ŞİİR

Yinede Sevdim Seni sevdim sevgilim... Tek bir hücrenin benim olamayacağını bilmeme rağmen; Her zerremi sana bahşettim! Asla pişman değilim... Arin MELTEM KESKİN

UMURSAMAZ ADAM PART II

Yaklaştı yaklaştı... Kapı aralıklı idi,  içeriden kavga sesleri geliyordu. Kapıyı açmaya daha fazla cesaret edemedi, kulak ardı etti söylenilenleri içeride dört kişi vardı ve bu konuşmalar onun içindi. Yumruğunu sıktı, eli ile başını sıvazladı. Kapıyı açmak, onun hakkında söylenilenleri bir bir yüzlerine vurmak istiyordu. Lakin gücü yoktu artık ne kendini anlatmaya, ne de kendini yormaya... Susmuştu susmayı seçmişti, zaten kimse dinlemiyordu ki onu ağzını açsa  "Sus! kapa çeneni" diyorlardı.. Bahçeye geri döndü, eşikten dinledikleri ona yetmişti. Güzel yüreği bu olanları kaldıramıyordu, hazmedemedi... Kendine zarar vermekte buldu çareyi oturdu buz gibi taşın üzerine titretti esen rüzgar onu götürdü derin uzaklara ulaşılmaz apansız kıyılara... Düğmeleri kopmuş ceketi vardı üzerinde, bir de içini ısıtmaya çalışan yaralı elleri başkasına zarar veremiyor kendisini hırpalıyordu. Kesilmiş ellerinin izleri yetmiyormuş gibi üstüne aldı eline kütükdeki çakıyı ağladı ağladı yerdeki

YAPRAKLARIN SADAKATİ

Hiçbir bedendeki ruh kitaplar kadar sadık değildir ve hiçbir hareket bir kelimeden daha fazla huzur veremez. İşte bu yüzden kitaplarda kayboldum başka türlü beni bulup çıkararak bir güç yok en derinlerimden, ellerimden... Ve ağlamak yerine yazmayı tercih ettim çünkü göz yaşları acizlik, yazdıklarım ise kişiliğimi verdi bana... MELTEM KESKİN

SAAT

Saat kim bilir kaç Öğle vakti,hafif serinlik Başına buyruk dağ tepeleri Kar kabul etmez Fırtınalı denizler,dalga yok kıyısında. Saat Kaç ? Kim bilir? Şimdi biraz daha serin her yer Gölgeler Avlu,harman yeri Rüzgar güçleniyor daha da bir Beyhude dolanmaz yollarda Vardır bildiği Kımıldanma vakti İlkini özlemiş bir sonu baharın Öyle de güneşli.. Martılar... Vapurlar ;uğrak yerleri.. Denizden esmiş, geçmiş zamanlar Sular.. Sular; için için akar Dalgalanır,toprağa kapanır da Yine döner kendine Sular çeker ne çekerse Taşı döver döver de İnce ince şekillendirir Kendi kahrı ile taşa olur derrman Belki  taş da hak etmiştir. Derseniz su iyileşir mi Öyle engin ki Su.. Ah şu saat kaç oldu kim bilir Yok mudur haberiniz Oysa saatin ne önemi var Elbet bir gün bize de değer rüzgar.. FATMA HAFIZOĞLU

GÖL KUŞAĞI

Göl kenarında dinlenen çam Ne fısıldarsın çınarlara Neler görüp işittin doğanın bağrında Bir anlatsan ahvalini Dinlerim sabahlara akşamlara Mevsimlere,karlara değin... Döksen sularını Kurumuş toprağıma Göl Susma ,anlat Neler karıştı zerrelerine Kaç kez yansıttın Ay şavkını göğsünden Tenin kaç kez yandı Güneş'in sert bakışından Ben de sırlar veriridim sana 'Bir gelincik gördüm'derdim az ötede Titriyordu zerafetinden. Ama Bilirim utanırsın Anlatamazsın Yakınmazsın derdinden Hele ki duymayan yüreklere Hiç çağırmazsın türkülerini.. FATMA HAFIZOĞLU

UMURSAMAZ ADAM

Yaklaştı yaklaştı... Kapı aralıklı idi,  içeriden kavga sesleri geliyordu. Kapıyı açmaya daha fazla cesaret edemedi, kulak ardı etti söylenilenleri içeride dört kişi vardı ve bu konuşmalar onun içindi. Yumruğunu sıktı, eli ile başını sıvazladı. Kapıyı açmak, onun hakkında söylenilenleri bir bir yüzlerine vurmak istiyordu. Lakin gücü yoktu artık ne kendini anlatmaya, ne de kendini yormaya... Susmuştu susmayı seçmişti, zaten kimse dinlemiyordu ki onu ağzını açsa  "Sus! kapa çeneni" diyorlardı.. Bahçeye geri döndü, eşikten dinledikleri ona yetmişti. Güzel yüreği bu olanları kaldıramıyordu, hazmedemedi... Kendine zarar vermekte buldu çareyi oturdu bu gibi taşın üzerine titretti esen rüzgar onu götürdü derin uzaklara ulaşılmaz apansız kıyılara... Düğmeleri kopmuş ceketi vardı üzerinde, bir de içini ısıtmaya çalışan yaralı elleri başkasına zarar veremiyor kendisini hırpalıyordu. Kesilmiş ellerinin izleri yetmiyormuş gibi üstüne aldı eline kütükdeki çakıyı ağladı ağladı yerdeki k

SANDIKTAKİ NOT

Resim
SANDIKTAKİ NOT; kitabım benim için büyük bir başarı örneğidir. Bir kadın, bir anne, bir eş, bir evlat, bir kız kardeş. Sonuç olarak insanım. Varlığımı biliyorum. Bu hayatta ben de varım diyebilmek için yazdığım bir kitap. Hayatta her türlü fırsatlar önünüze çıkar. Bunları doğru zamanda doğru yerde gerçekleştirmek gerekir. Size iyi veya kötü, olumlu veya olumsuz düşünceler, engel olmak isteyenler olur. Onların hepsine sağır olmazsanız, hedefinize ulaşmanız zorlaşır. Kötü etkilenirsiniz. Kendinize inanıp cesur olursanız, geçekleşmeyecek hayal yoktur. Yeter ki hedefiniz olsun. Hayat herkese eşit değildir. Herkes farklı mücadelelerden geçer. Memnun olmadığınız bir yaşantı yaşadığınızı düşünürsünüz. Ama bilmezsiniz ki sizin o hayatınızı yaşamak isteyen birileri vardır. SANDIKTAKİ NOT ta,   herkesin kendinden bir şeyler bulacağı bir kitap. Bir kadının başarı örneğidir. Temizlik personeli, olarak, yıllardır işini severek yapan bir annenin hikâyesidir. İlk olmasına rağmen okunulacak ve

"KAR TANELERİNİN DAMLAYAN GÖZYAŞLARI" KİTABIM

Resim
*Defalarca kalbi duran bir bebeğin, yeniden hayata tutunmasıydı asıl mucize... *Oluk oluk içimde birikti kırıntılar, kocaman sevgiye dönüştü. Ciciannem, gülen yüzüm, en kıymetlim... *Bir çiçeği seviyorsan bırak yeşersin özgürce... Bakma dolu dolu gözlerle, sar kanatlarını merhametle... *Hayata asla bir pencereden bakmadım. G ü neşin bir g ü n kalbime dokunup i ç imdeki yarayı ısıta ısıta iyileştireceğini biliyordum...  YAZARIN KILAVUZU *Doktorların yaşama ü midini kestiği sekiz aylık premat ü re doğan bir bebeğin  defalarca kalbinin durmasına rağmen hayata tutunmasına tanıklık eden bir başarı hikayesi... *Doğduğundan beri k ü vezde kalan kafasından serumlar enjekte edilerek yaşama tutunan üç aylık iken annesinin hayat m ü cadelesi ç abasından dolayı  babaannesi ile k ö yde yaşamına devam eden bir kız ç o ç uğu d ü ş ü n ü n... *İlkokulda iken sınıf ö ğretmeninin g ü venmediği fakat o ısrarla ç ıkıp vurgulu, istekli, gururlu bir şekilde 'Andımız' ı okuyan bir

SENDE GİZLİ

Ne Özdemir Asaf bilirim Ne de Cemal Süreya. Nazım Hikmet'i, Can Yücel'i Unuttum bile.. En güzel mısralar sende gizli; Hiç solmayacak olan çiçekler, Gökyüzü, güneş, yıldızlar, En sevdiğimiz "mavi" bile... Sende gizli. Sende gizli Kaybolan tüm umutlar, Yaşama sevinci, neşe, dert, keder... Hepsi bir mısrada Gözünden düşen yaşlarla Ahenkle dans ediyor... Bundan ne Özdemir Asaf'ın Haberi var ne de Cemal Süreya Nazım Hikmet, Can Yücel Onlar uyudu bile.. Sensin yine en güzel mısra Ve yine her şey sende gizli... CAVİT ÇARKI

EYLÜL

Yalnız bir geceden sesleniyorum sana Çaresiz ve yapayalnız. Güneş çekip gitmiş, Aysa saklanır bulutlar ardına. Gökte yıldızlar ışık ışık, Yerdeyse serseri kaldırım taşları. Hüzün taşır kuru yapraklar. Tenimde hafif bir esinti, usul usul esen rüzgar, Kulaklarımdaysa neşeli bir sonbahar şarkısı. Senin yanında olmak vardı bu eylülde Elimizde çay, omzumuzda battaniye Birlikte aşk şarkıları mırıldanıp Yıldızları seyre dalıp hayal kurardık belki de. Bak şimdi sensizlik bürümüş gökyüzünü, Eskisi gibi neşeyle bakmıyor ay, Yıldızlar mutlu değil eskisi kadar Rüzgar özlem yüklü şarkılar söylüyor Bense elimde bir bardak çay Hüzün saçan gökyüzüne bakıp bakıp seni düşlerim sevgilim. Belki gelirsin belki gelebilirsin ümidiyle... İSMAİL BÜYÜK

ÇİRKİN

Çok eski zamanlarda çanağın harmanlanıp bugüne gelene kadar ki geldiği süreçte 'Mihriban' adında bir genç kız varmış. Kızın güzelliği dillere destan, ailesinden gördüğü görgü ve ahlaki davranışları ise gönüllere taht kuran cinstenmiş, yalnız kız gizli bir sırrın içerisindeymiş. Bundan bir haber bugünlere kadar gelebilmiş, olsa da sır ya bu gizli kalmaz. Elbet bir gün çıkar ortaya.. Kız eskimiş,  püskümüş  kıcırdayan evlerinin merdivenlerinden adım adım aşağıya doğru indi. Karşısına 'Muharrim' abi çıktı. Muharrim güzel memleketlerinin  orta yerine kurulan bakkal sahibi idi. Mihriban'ı görünce hemen selamladı. Başını yere doğru eğerek; Ooo Mihriban'ım elindeki o süt kasesi ile nereye doğru gidiyorsun? diye sordu. Mihriban: Hatice nineye götürüyorum,  gariban teyzemin kimsesi yok. Torunları desen öksüz gurbette.. Muharrim: Doğru ya anaları  babaları kazada ölmüşlerdi. Vah!  gariplerim, tek başlarına koca şehirde yaşam mücadelesi veriyorlar. Aferin sana güzel d

MAYNA - VİRA

Mayna: Sarhoş papatyaları bir bir kopardığınızda, sarıyla beyazın hışmına uğramadınız mı? Deniz hücumlarında iyiydiniz de ricatlarında neden pavuryalara kıydınız? Sokakları, yoksullaştığında baldırı çıplak akşamüstlerine terk ettiğinizde, Kaldırım taşlarını her gün sil baştan saydıklarını bir ben mi  görmedim hüsrankâr şairlerin Hadi hadi, sizin pencere pervazlarına konmuş ürkek kelimelere nasıl baktığınızı da biliriz, vapurları öfkeyle rıhtımlara çarptığınızı da Vira: Bulutlara çıkalım mı merdiven basamaklarını kullanarak, orada tanrıyla iksir içeriz belki Kafesinden salınmış kuşların özgürlük masallarını da dinleriz yağmurlarca Hazır yakınlaşmışken güneşe, uzatıveririz üşümüş ellerimizi, aydan en yaralı kraterini alırız belki sağalırız birlikte Maynadan viraya çıkaracaktım sizi oysa... UĞUR OLGAR

Gece Uykusu

İki ile üç arası,uyunmalıydı Sabah kalkıp gidilmeli işe Oysa hayat bir koşuşturmaca değildi. Hayat bir dinlenmeceydi. Durup dinlemece,anlamaca Ağaçları.. Ağaçların kokularına,kollarıyla sarılmaca. Ama unuttuk ağaçlara sarılmayı. Ve her şey,ağaçları sulamayı unutunca başladı.. Kurudu dünya Boy verdi betonlar Beton yığını topraklar kapladı göğü Oysa Ay da gece doğardı Bilemedik. Karıncalar, gece yürüyüşüne çıkardı Biz ise hep uykudaydık. on iki ile üç arası özellikle Çünkü gece uyumalıydı Öyleydi öğretilen Düşünsene, sen hiç bilemeyecektin gece gökyüzünde neler döndüğünü Bulutların aldığı şekli Dağların büründüğü rengi Ya yıldızlar Ay,mor bir salkım gibi olurdu batarken.. Ama sen uykudaydın Hele ki sabaha karşı dört ise Uyumalıydın. Bir Eylül gecesiydi Saat 2.22 Ben bu gecede düşündüm bunları Açık buldum kapıyı ve çıktım dışarı Bir Ay'a baktım bir de açık kalan kapıya Bir de uykuda olanlara Uzakları dinledim Uzakları çektim içime nefes diye

MAVİ BALİNA

ÖN SÖZ Mavi Balina, son üç yılın en tehlikeli ve en dehşetli oyunlarından biri seçilmiştir. Diğer oyunların aksine bu oyunda; sırf hesap çalmak için adam öldürülmez, oyunu oynayan kişi öldürülür ve ne yazık ki büyük bir hüsranın içine düşürülür. Peki neden bu oyunun adı Mavi Balina, kurucusu kim, görevleri neler, bu oyunda sağ kurtulanlar olmuş mu? İşte bu tüm bilinmezlerin içindeki sırları sizlere açıklayacağım. En önemlisi de ebeveynlerimize bu oyun hakkında gençlerimizi aydınlatmaları, çocuklarımıza bilgi vermeyi ve bu oyunun içine düşürülmemesi için ebeveynlerimizin alacağı önlemlerini siz değerli okuyucularımıza anlatacağım. Şimdiden okuyacağınız için teşekkürlerimi eder, şükranlarımı sunarım. Devrim AKTÜRK Mavi Balina Hakkında Kısa Bilgiler: Sevgili okuyucularımız, Mavi Balina Oyunu’nun kurucusu ve yaratıcısı Rusya vatandaşı olan Philipp adında ki kişidir. Bu kişi Rusya polisleri tarafından yakalanmış ve kendisine üç yıl hapis cezası verilmiştir. Çoğunluğu Rusya Halkı olma

BİZİM İÇİN DEĞER

Bu Dünya'da yaşadım ben, yaşıyorum da. Eğer inanmıyorsanız anneme sorun; o unutmaz benim için çektiği her bir sancının izleri duruyor yüzünde. Öğretmenime sorun emeklerimin her birinden o sorumludur hatta sırama bile sorabilirsiniz her şeyin canlı şahidi odur. Kahve içtiğim arkadaşlarıma sorun hoş sohbetlerimizde gösterirler beni hemen yahut demli bir çayın ardından kalan bardağın soğuk yüzüne. Kalemime sorun beni, onunla kendi içimde verdigim soğuk savaşın en önemli askeri. Ve bu uğurda feda ettigim ne varsa benim kayıplarım, şehitlerim. Bu Dünya da ben de varım, var olmaya da devam ediyorum. Eğer inanmıyorsanız gözlerime sorun. Beş memeli bir kedi görmüştüm onu besledigimizde ilk lokmasını yavrularına götürdü ve ikinci kez geldiğinde pencereye bu kez kendi için bir şeyler istiyordu, orada yedi de.( Merhamet konusunda hayvanların önüne geçemiyoruz bir çok kez o yüzden bu örneği verdim.) İnanmıyorsanız seccademe sorun. O bilir her seferinde ka2fami kim için indirip, kim için kald

BU BİR DELİLİK

Sen bir delinin kuyuya attığı taş, Ben ardından koşan 40 deli! Olmazdı bizden biliyorum. Mesnetsiz atılan bir iddiadan farksızdık. Doğru söyleyince dokuz köyden kovulandık biz. Herkes doğru olduğunu biliyor, bir o kadar da aptallık etmekten geri durmuyordu. Bizim seninle varoluş sebebimiz farklıydı. Görüyorsun ya her şey insanlar bizden ders alsın diyeydi sanki. Sanki evrende yaşanabilecek tüm iyi şeyler sendeyken, tüm kötü seyler ben de sıralanmış gibiydi. İnsanlar bizi birbirimizle kıyaslayıp kendilerine pay biçiyorlardı. Ders çıkarıyor ama uygulamıyorlardı. Bunca ikilem içinde insan nasıl yaşar anlamıyorum. Ben yaşayamıyorum ve içinde iyiliğe dair ne varsa dokunmadan gidiyorum. İcimdeki kötülüklerin tövbe edebilme ihtimaliyle gidiyorum. Bir parça pişmanlık ve biraz ümitle gidiyorum. Hoşçakal... KÜBRA AKSU

SIRILSIKLAM...

Sırılsıklam olmuşum çisil çisil sevda yağarken Ben sana sığındım, benim tek sığınağımdın sen Şimdi tekrar çalıyorum kapını yağmur gözlü yâr Bir gökkuşağı olup da doğmak istiyorum gönlünden İSMAİL BÜYÜK

RESET

Şöyle bir kenara çekilmiş kendince Kafa dağıtmak desen huzur rahatlamak desen Kulağında sadece o şarkılar o ritim İhtiyacın olmayan herşeye inat Bir gecenin daha sonuna doğru Ölümü unutmuş sessizlikte Gözünün önüne getirdikleri hep vefasız Havlamasını kestiğim köpekler Kayardı yıldız bilmem kaçında saatin! Çağatay KILIÇ 19.08.2018 Marmaris 01:00

ÇOCUKTUM ANLAYAMADIM

Tattığım ilk acıda diz çöktüm İlk kırgınlıkta yüreğimi büktüm Üzülünce gözyaşı döktüm Çocuktum anlayamadım. Televizyon izlerdim,ölüm haberi Bizden uzakta bir masaldı sanki Bizden hiç ayrılmazmış oysa ki Çocuktum anlayamadım. Birden aşık oldum tüm yüreğimle Sonra hayatı birleştirdim hayalle Bilemedim ki hepsi birer bahane Çocuktum anlayamadım. Ekmeği yerde,arkadaşları yolda Bırakmazdım ne dertte ne darda Büyüyene kadarmış bu maratona Çocuktum anlayamadım. Kalmadı bize bir şey bu dünyadan Sadece bir hatıra çocukluktan Bari siz büyümeyin tifal-ı zaman Çocuktum anlayamadım. FATIH GÜL

BİR SABAH ANİDEN UYANSAM

Bir sabah aniden uyansam Konsam yoluna güller gibi Ötsem avuçlarında bülbül gibi ... Açar mısın aydınlığınla? Güllenen yangını Senin rüyanla büyüyen, Hüma kuşunun kanatlarını. O bakış ki güneşten parlak Gölgenin vehminde kalan toprak Can duyar, yeşerir yaprak yaprak Ayrılığın yoktur vedası... Maviye kan damladı oldu kırmızı Güllenen yangını et yüreğine iptila Mavisini bulacak ömür... Suladıkça beni hatırla... KÜBRA DEMİR

HER GÜN BİR KADIN SEVDİM

Hergün bir kadın sevdim Farklı slüetlere bürünmüş Kimisinin saçlarına aklar düşmüş Hayatın getirdiği yorgunluktan Kimisinin ise bir yanı hala çocuk ruhlu. Biriyle ağlayıp diğeriyle güldüm. Farklı gözler gördüm  Farklı farklı maskelerde Her gün bir kadın sevdim Aynı bedende farklı ruhlar Farklı tebessümler gizli. CAVİT ÇARKI

UZAKTAN BAKIYORSUN GÖZLERİME

Uzaktan bakıyorsun gözlerime Bir o kadar da yüksekten Bense bir o kadar alçalıyorum. Uzaklaşıyor adımların anlamsızca Gözbebeklerin küçülüyor Kendimi göremiyorum. Bana açılan kollar Yavaş yavaş kapanıyor Yüreğinin sesini duyamıyorum... CAVİT ÇARKI

KIRIKLAR GÖRÜYORUM AYNADA

Kırıklar görüyorum aynada  Paramparça bir yürek  Buğulu gözlerden süzülüyor yaşlar. Tel tel aklar görüyorum aynada Yıkık bir adamın anlına düşmüş Çökmüş omuzlar görüyorum aynada Senden arda kalan hüzünlerin Üzerine var gücüyle hücum ettiği. Bir adam görüyorum aynada  Senli hayaller biriktirmiş  Ve o hayallere sığınmış bir adam Kurumuş dudaklar görüyorum aynada Sensizliğe susamış, biçare dudaklar Her şey görebiliyorum şu aynada Lakin bir ben göremiyorum... CAVİT ÇARKI

DUA

Ağaçlarla donanmış toprak kokulu yolda yürüyorum .Ayağımın altında kuruyup dökülen yapraklar çıtırdıyor. Bir şarkı mırıldanıyoruz,cıvıl cıvıl ötüşen kuşlarla.Tüm dertleri tüm dünya meşgalesini bir kenara atıyorum  Bir köşeye geçip oturuyorum. Ellerimi açıp yüce Allaha dua etmeye başlıyorum tüm benliğimle. Allahım günahlarımla geldim karşına. Senin yüceliğin karşısında acizim. Tüm aksiliklerden tüm kötülüklerden sığınacak tek kapım sensin ya Habiballah. Şüphesiz ki bizi kötülüklerden koruyan da sensin bizim günahlarımızı bağışlayacak olan da sensin. Biz günahkar kullarının günahlarını affeyle Allahım, bizlere cennetine girmek nasip eyle. Bizleri kendine kul kabul eyle Allahım. Gözlerimden yanaklarıma doğru yaşlar süzülüyor yavaşça.Bir sakinlik kaplıyor içimi ve sinem huzurla doluyor. İSMAİL BÜYÜK

Kadim Uygarlığın Kadim Madeni

Resim
Okuduğunuz üzere bu kadim madenin ne olduğunu düşünmektesiniz. Ancak  tüm Diyarbakırlılar bu madeni bilmektedir. Hiç nitekim unutulmuş ve değeri bilinmez bir hale gelen bir madendir bu bahsettiğim kadim maden. Adı da çok endamlıdır, Bazalt Taşlar. âlicenap eserimde bu kadim madene de, bazalt taşına da yer vermeyi düşündüm. Hiç şüphem yok ki sizleri de memnun edeceğim bir araştırma yaparak sizlerin önüne bu kadim taşın tarihini anlatacağım. Ülkemizin Güneydoğu Anadolu Bölgesi geniş bazalt lavları ile örtülüdür. Diyarbakır Karacadağ Bazaltı ise yaklaşık 80 metre kalınlığında, 10.000 kilometrekarelik bir alanı kaplamaktadır. Diyarbakır şehri bu bazalt taş üzerine kurulmuştur. Bazalt, akıcı ve bazik lavların soğuma yüzeyine dik olarak beş ve altı kenarlı sütunlar şeklinde katılaşması ile oluşur. Koyu gri, siyah arasında değişen renklere sahiptir. Bazalt su emme, paslanma, dona, darbelere ve sürtünmelere karşı çok dayanıklıdır. Renk değiştirmez ve aşırı derecede camsı niteliği yoktur

BEBEK'TEN BABASINA

Yaşımı almama daha bir ay vardı baba. Seni bile daha yeni yeni tanıyordum ben. Nereden bilebilirdim ki bizi ayıracaklarını? Hiç aklıma gelmemişti… Gerçi daha aklım bile başımda değildi. Hem aklım başımda olsaydı eğer; en azından bir kere de olsa ‘baba’ derdim sana.  O kadar sık ağlamazdım. Yorgun argın geçen günlerinin ardında bir de ben uykusuz bırakmazdım seni. Hiçbir şey yapamazsam “Oğlum” diye seslendiğinde dururdum öylece. Beni izleyebilmen için dururdum. Evlada doyulmaz derler ama en azından daha çok doy diye dururdum baba. Alıp beni bağrına bastığında hiç huysuzlanmazdım. Ama bende bunları sonradan öğrendim baba…  Üzülme baba. Sakın üzülme… Nasip işi bu! Benden iyi biliyorsun. Dağlarda sen kovaladın onu ama annemle bana nasip etti Allah. Kalbin sakın burkulmasın baba. Kalpleri evirip çeviren uğruna oldu bu olanlar. O’nun rızası için olmasaydı benden bu kadar uzak kalır mıydın? O’nun rızası için olmasaydı, dayanabilir miydin?  Ama biliyorum. Ne kadar üzülme dersem de üzülec

MEDİNE CAMİİ

Medine Camii’nin çay ocağında, namaz vaktini bekliyorum. Ocaktaki insanların çoğu günlük meşgalelerden konuşmaya dalmış. Hatta burasının bir cami müştemilatı olduğunu unutmuş, Rasulallah Efendimizin lanet ettiği faiz hesaplarından bahsediyorlar. İçim hüzünle doluyor ve "Sahabe Efendilerimiz bu zamanda şu Camii’de olsalardı ne yaparlardı?" diye düşüncelere dalıyorum. Sahi, şu ağaçların altında Suffa ehli bir dilim ekmekle, hurmalarını paylaşsaydı, Ashab yeni inen ayetleri ezberleseydi, şu küçük havuzun yanın da Ebu Hureyre (radiyallahu anh) Resulallah Efendimizden duyduğu sözleri aktarsaydı. Bana sadece onları görebilme şerefi kalsaydı… “Boyayalım mı abi?” diyen şivesi bizim gibi olmasa da bizden olduğu belli olan bu ses, beni dalıp gittiğim alemden ahir zamana getirdi tekrar. Soran, on üç- on dört yaşlarında gibi görünen, buğday benizli, kavruk tenli, güler yüzlü bir delikanlı … - Ayakkabılarımı boyama ama gel beraber bi oralet içelim, - Ben gazoz içsem olur mu abi?

ENDAM

Sen ilhamısın kalbimin, ey bahçemin gülü, Üzerine toprak serptiğimdendir, hayallerim ölü, Hatırlamıyorum ne yarını ne de dünü, Sensizken kuruttular içimdeki gölü... Sen gelirsin hizaya geçer, tüm heceler , Sen gelince heybet bulur gönlümdeki meşeler, Güzelliğinin şavkıyla uyanır, pencereler. Sensizken ne zor geçerdi geceler… Sen hayallerime olan ilk adımım, Sen yanlızken yürüdüğüm kaldırımın  Kalbim mutlu olur, hecelerken adını, Neredesin sen ey hayallerimin kadını. Hayranım, tabiatın sana olan selamına, Muhtaç etme beni bir çift kelamına . Hayalinle kurarım en güzel binamı da. Kurban olayım senin o gül endamına… Heybemdeki en güzel, şiirlerime bahanem. Sensizken nasıl yazayım ben, şahanem.  Varlığın benziyor en güzel hayale, Anlatmak zor seni, yapmıyorum kinaye. Sen damarlarımda dolaşan kanım, Eksik kalır sensizken bir yanım. Tamamlanamam sensiz, yarım kalırım, En güzel parçasısın puzzlemın... İLYAS PAYAS

MUZAFFER'IN DAĞLARI

Resim
Debeleniyor keder ba­taklığında Bizimkiler de dert mi              Onunkil­erin yanında ... Bu sene de para etme­di hasat Evde entari bekler avrat Düşünür durur Muzaff­er Hiç olmazsa kışı geç­irecek erzak Yokladı baba yadigarı tabakayı Küçük kızın solgun yüzünü gördü Acı tütünün,acı veren dumanında Üç çizgi daha belirdi pak alnında Oğlan harçlık bekler askerde Büyük kıza çeyiz düz­mek gerek Yoklar yoklara karış­mış Yine ismiyle tezat Muzaffer Varıp gitsem buralar­dan diyor Dağlar kıyama duruyor önünde Uzadıkça uzuyor yol gözlerinde Sıcağı görmüş yılan gibi hem de Yorgun gözlerini çev­irdi tarlasına Bir "Çok şükür" düştü geceye Çayın ıslattığı çatl­ak dudaklarından "Yaşıyorum,gayrısı Hakk'ın elinden" KÖKSAL DEMİR

BÖĞÜRTLEN

böğürtlen toplar minik ellerim kanıma dokunur dikenleri Gün olur Hafiften incelir kolların Bedenin yayılır evrene Gözlerinde düz bir ova Dudakların titrer Sere serpe, bakakalırsın Aynada yüzün ıslak Her gök gürültüsünde Bir bahar yollarım cennete Bir bakarsın sabah olur Ne dersin? Belki güzeldir ölüm de Korkuyorum anne! HABİBE AĞAÇDELEN

EYLE BENİ

Yaşıyordum öylesine yararsızca, İlişmezdim elzeme kararsızca, Tüketirken bu faniyi zararsızca, Beşeri halimle mamur eyle beni, İsmin zahir oldu kuru Kem dilime, Cismin bekçi oldu şu ıssız ilime, Tozun desen oldu bu eski kilime, Fütursuz ederimde hamur eyle beni, Şüpheci idim, acep bir hayal midir? Ürkek idim, bilmem ki iyi hal midir? Korkar idim, bu sevgiye mahal mıdır? İzahatında bir memur eyle beni, Tutamadım sırrımı sana bakarken, Bilemedim bastığım yeri koşarken, Parçaladım sarp kayaları akarken, Şiddetinden yarıp dumur eyle beni, Tek dileğimdir sevgine olmak nail, Sevdanın suçlusu varsa benim fail, Layığınca dokunmak olmamak zail, Memnuniyetinde amir eyle beni, Gelişinle kattın yaşama heyecan, İhtimalinle coştu yeniden bu can, Varlığın gönülden parlar inci mercan, Olduğumla berrak domur eyle beni, Vandal bahtıma açtın bir demet çiçek, Uyuşmuş ruhum sende oldu bir fişek, Taş, kaya döşek; gökyüzü yorgan ipek, Aşkın ısıtmaya tamir eyle beni, Berzah alem

KISIK GÖZLÜ UFUK ÇİZGİSİ

Durup baktığımda semaya, Solgun benizler içinde ölüm kalkıyor. Gurbet eklediğim maviliklere, Gül şarkıları içinde gözlerim ağlıyor. Yüreğim ağzıma gelirken, Sessiz vuslata vefasızlık boy veriyor. Doğum sonrası sancıdan Ölüm ağrıları ufuklarda kayboluyor. Kısılan gözlerimin yeminine Artık bir şiir az, bir ağıt ağır geliyor... HASAN AKBAL

HAZ/S/RETİM

Sen hey kadın , perişanıma yeter adın . Geceleri seni dinler   bak kaldırım . Kaldırım da sen ararım adım adım. Ben yakamoz , sensin benim Mahım . Sen kutuplarda benim kardan evim . Ateşin yaktı beni, kar demedim . Kurtulmama bir kez olsun yardım edin Kurtuluşum sensin benim, kardelenim. En uzun yangınısın şu kısa ömrümün, Sensiz kaldığım gün, resmidir öldüğümün . Ben   sana hala ilk gün ki gibi kördüğümüm . Şahittir göz, sensin her pikseli gördüğümün. Anlamıyor insanlar sana olan sözlerimi Söndüremez hiç bir şiir içimdeki közlerini Sen aradığım yollarda kaybettim gözlerimi Hangi antidepresan unutturabilir gözlerini… Bakma sözlerime bunlar hep hasretimden. Sen düşünüp yazıyorum en derinden . SEN bana gelmezken , ne gelsin elimden . İhtiyacım var sana anlamalısın sesimden. Sen gibi bir şiire, ben gibi bir şair , Ne varsa  yazdım  hayaline dair. Gözlerin gerek bana, gerisi vesair. Sebebi bir kadın mı bunların ? Hayır. Şiirlerim ait değil  hiç bir kadına , Sen g

RÜYALAR

Rüyalar diyorum,senle bir arada olduğum tek nokta Seni seviyorum diyen nefesini içime çekmek tek solukta Sen bilmesende acizane bedenim sana meftun O basıl bir gidişti,yokluk bile bırakmadın yoklukta İSMAİL BÜYÜK

DERT

Nezaketen soruyorum bazen derdin var mı? Yok diyor nasıl derdi olmaz insanın anlamam dert olmalı, keder olmalı, korku olmalı, ki hayat anlam kazansın mesela en büyük dert olarak Allah'ın rızasını ben nasıl kazanacağım demeli, peygamberin şefaatine nasıl ererim demeli. Ondan sonra yine devam etmeli dertler ben neden geldim bu dünyaya görevi başarı ile idrak edebiliyor muyum diye kedere kapılmalı, insanlar için ne yaptım, ne yapabilirim diye düşünmeli, sevmeli sevmek gibi büyük bir derdi olmalı, kendimi nasıl geliştirmeliyim Müslüman olarak Türk olarak bir Japon dan Almandan nasıl geri kalırım diye düşünmeli bunu kendine dert edinmeli.Çalışmalı çabalamalı Her konu hakkında az da olsa bilgi sahibi olmalı neden bilmiyorum diye bir derdi olmalı ben nasıl az okurum diye derdi olmalı dertsiz baş gereksiz baştır böyle dertlerle ağrıması lazım insanın başı böyle dertlerle yorulmalı insan. Selam ve Dua ile.. Murat Demir 17.03.2018

MÜEBBET

Müebbet yemiş ,aklımın karanlık odalarında Gözlerimden gönlüme işleyip,içimi aydınlatan sima Bir gülüşünle adeta sevgi bahçesine döner dünya Kapamış kepenkleri gönlüm,saklanır kapılar ardına Kabul görmez artık,senin olmadığın hiçbir sevda Çırpınır durur kalbim,acaba yeni mi çıktı kozadan Yoksa yavru bir kuş mu?her an uçuverecek yuvadan Sensizlik başabela,gönül dayanmaz ki yokluğuna Hep yanımda kal olur mu?Mahrum bırakma beni sevdadan İSMAİL BÜYÜK

ÜŞÜR BİR YABAN CEYLANI

Üşür bir yaban ceylanı Sessiz ve sensiz Sözcüklerin karlı dağında. Donuk gözlerinde Boncuklaşmış  anlamsız Bir bekleyiş. Dünden kirpiklerinde asılı  kalmış Kelimeler. Nefesinde saklı yılların çaresizliği Kimsesiz çocuklar misali. İnceden yağar hüzünlü bir kar Titreyen yüreğine. Unutulmuş baharların akşamında...                              Kenan KERİMOĞLU

ANNE ŞİİRİ

Emeklerinin karşılığı ödenmez Sevgin, bakışın tükenmez İşte; ayakların altındadır cennet İşte; yönelmiş gülüyor sana fazilet ... YUSUF ARI

Garip Bir Gezginim

Garip bir gezginim. Heybem sensizlikle dolu. Sırtımda yamalı bir sevda hırkası. Dilimde eski bir sen türküsü. Alır uzunca yol sisli gözlerim. Beynimde takılmış prangalar Sana dair umutsuz kelimelere Yürür yorgun adımlarla. Dağlanmış bir yürek. Hatıraların diyarında...         Kenan KERİMOĞLU

SUSAN GÖLGE

Gecenin sessizliğine gider adımlarım Aşığın inlemelerine benzer nefesim Gecenin karanlığı kaçar, ben kovalarım Sabah olmasın diye Sessiz bir karanlık içinde kaldım Sustukça karanlığa gölge olmak için Servet ÖZAKAN

SON EREK

Zemzem olsa temizlemez bu küfrü Zivtleşmiş ruhları lavla yıkamak gerek Tesbihin tanelerine eklemezsek hem dünü hem bu günü Toprağa gömmek lüzümsuz Bir kara boya çalıp renklerini söndürmek gerek Temeli çürümüşse binanın Gökyüzüne uzanmak için yeni bir temel gerek Sağır olmunmuşsa dünyanın bütün seslerine Kulaklarımızı kapatıp kalbimizle duymak gerek Güneşi batmışsa dünyanın Aya kadar çıkıp oraya bir kıvılcım atmak gerek Gün olmuş, çalmışsa kibir vefaya galebe, Uzanıp ayak uçlarında Yükselerek arşa kadar Yıldızlara çarparak parçalanmak gerek. MESUT KALKAN

GÖNÜL

Gönlüm davalı bu sevdadan Kelimler kamçı vuran birer savcı İrin dolu kazanların, karıştırır kazancı Sanmam sağ çıksın günahlarım bu yangından Vur tırpanı cellat, ayır vesedi baştan Bu sessizlik ağır Ağır bağırdıkça ses alamamak taştan Zaman zor, gölge korkar olmuş karanlıktan Öyle ki vicdan kurumuş, çatırtı geliyor ağaçtan Uğraşma sen de boşuna gönlüm Ölenler kurtuldu, sen kurtulamayacaksın atıldığın bu karanlık kuyudan MESUT KALKAN

UNUTMUŞUM

Öyle her şey gibi, herkes gibi sıradanmışsın Ben büyütmüşüm seni gözümde Ben var olduğum sürece Senin de var olduğunu unutmuşum ÖZER ESER

TEŞEKÜRLER...

Yazılarımızı sosyal mecralarda paylaşarak göstereceğiniz ilgiden dolayı teşekkür ederiz...

KAYNAK GÖSTERİLMEDEN KULLANILAMAZ.

İMZALI YAZILARDAKİ GÖRÜŞLER YAZARLARINA AİTTİR...

YAZARLARDAN OKU...

Daha fazla göster

İletişim

Ad

E-posta *

Mesaj *

BİZİ TAKİP EDİN...

ÇOK OKUNANLAR

KIRILMIŞ BİR HAYAT

ASIM'IN NESLINDEN VATAN GÜNEŞİNE

GÜRÜLTÜLÜ SESSİZLİK

YAŞLI ANADAN BEŞ OĞLUNA MEKTUP

BİR GÜN

ANLAMAKSA ŞİİRİ

HER ŞEYDE "SEN" VARSIN

Herc-ü Merc

EDEBİYAT VE SANATTA YERLİLİK VE MİLLİLİK