Kayıtlar

Nisan 3, 2020 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Sen

Ben gamlı hayatın deminde Bir garip aşk derdinde Demlendikçe sen oluyorum Bir kitap okuyorum Yaprak yaprak sen kokuyorum Anlayacaksın son sayfaya gelince Şiirlerimi oku aklına gelince Aşk bulacaksın her dizede Zaman önemli değil Ister gündüz oku ister gece Bir bulut oluyorum Gökyüzünde ruzgarlarla sevişiyor Seviştikçe damlalarca bölünüyor Gökyüzüne yağıyorum Yağdıkça sen oluyorum Toprak kokusuna karışan gülüşlerini Armağan ettiğim gokyuzuyle birlesiyor Hayallerime sarılıyor Bogulurcasina nefessiz bırakılıyorum Gülüşlerini sessizliğime katik ediyor Toprak kadar sen oluyorum

YARALARIMDAN KANIYORUM

Sessizliğin içimde bi çığlık olup Büyüdükçe büyüyor... Oysa uzun boylu sevmiştim  seni ben Şimdi bu uzun bekleyişler niye Kirpiğinde bir inci tanesisin sabahların Özlemlerini asıyorum ruhuma En yalın haliyle yokluğun sarıyor beni Nicedir geçmiyor sokağımdan Sükut-u hayalin. Bıçak sırtı sensizliğe Dayanıyorum... Yaralarımdan kanıyorum yeniden Gülüşlerin matemi yankılanıyor duvarlarda . Şimdi gecenin arazındayım Sessiz Ve Sensizliğin ortasında Tuğba KAN .

SANKİ

Resim
Sanki bir büyük şehri arşınlıyor gibiyim. Bundandır yorgunluğum, durgunluğum bir nebze. Dünyada nazar ettiğim her yeri, beynime nakşetmek için tekrar tekrar dönüp bakıyorum. Bakıp hafızama kazıyorum. Sonra geriye istemsiz bir dönüş yapıyorum. "Ah!" diyorum. Geçici olana bağlanmak boşa, "kalıcı" değiller ki. Namluyu görüp kaçmak mı yoksa "batıp gidenlerin" gölgesine tutunup aslolana varmak mı? Düşünürken gözlerimi maviliklere, ellerimi kelimelere sürüyorum. Gökyüzü bir aydınlık bir karanlık, Deniz bir durgun bir dalgalı, Fikrim bir sakin bir karışık… Dünyada küçük bir şehri arşınlıyor gibiyim. Sanki....

YAŞAMA TUTKUSU

Resim
Önce bir ateş, bir alev can özüm. Her şey usul usul yağan yağmur, Her yer altında oturduğumuz söğüt serinliği Temiz bir kağıtta dans eden mısra Her şey aşka bir çağrı, Her şey bahar dallarında hayat bulan bir çiçek Önce bir ateş, bir alev can özüm. Önce her şey sol yanımda bir şiir. Sonra perişan yalnızlıklar can özüm, Puslu gerçeklerin ucuna asılmış Şüpheli ölümler gönül saraylarında. Her şey sır olmuş sevgilerle örülü Yabancı kapıları çalan el, Her yer katar katar turnaların, Terk ettiği yıkılan kaleler. Sonra aniden çıkan rüzgâr gördüm can özüm. Sonra yeri göğü yırtan martı çığlıkları… Önce bir fırtına, bir karanlık can özüm. Kopkoyu sis içinde kaybolan yollar. Islak şarkılarda demlenen yıllar. Her şey bir ağıt havasında eğri büğrü, Kör, topal… Her şey iliklerime işleyen yalnızlık Ve her yer hikâyenin en acıklı yerinden Damla damla sızan kan. Önce uğursuz bir hüzün çöktü can özüm. Önce her şey bir baykuşun pençesinde

TEŞEKÜRLER...

Yazılarımızı sosyal mecralarda paylaşarak göstereceğiniz ilgiden dolayı teşekkür ederiz...

KAYNAK GÖSTERİLMEDEN KULLANILAMAZ.

İMZALI YAZILARDAKİ GÖRÜŞLER YAZARLARINA AİTTİR...

YAZARLARDAN OKU...

Daha fazla göster

İletişim

Ad

E-posta *

Mesaj *

BİZİ TAKİP EDİN...

ÇOK OKUNANLAR

KIRILMIŞ BİR HAYAT

ASIM'IN NESLINDEN VATAN GÜNEŞİNE

GÜRÜLTÜLÜ SESSİZLİK

YAŞLI ANADAN BEŞ OĞLUNA MEKTUP

BİR GÜN

ANLAMAKSA ŞİİRİ

HER ŞEYDE "SEN" VARSIN

Herc-ü Merc

EDEBİYAT VE SANATTA YERLİLİK VE MİLLİLİK