AĞLAMAZ ÇOCUK

Bizim mahallede oğlunu seven tüm babalar bisiklet alırdı. Bisikleti olmayan diğer çocuklar gibi ben de mahalleki bisiklete binme sırasında beklerdim. Sıra bazen gelmezdi ama biz sevilmek için hep bahaneler arardık. Beklediğim sıranın hiç bitmeyeceğini öğrendiğimde babasının aldığı bisikleti süren çocukların düşmesi için içimden gizlice beddualar ettim. Babaların yaşadıkça kanayan bir yara olduğunu o zamanlar anladım. Sonra bisikletinden düşen her çocuk için bir kere daha yargıladım kendimi. Kanayan her dizin, dökülen her gözyaşının suçlusu oldum. Babamın işten gelişini cam önünde beklediğim akşamlar ne uzun akşamlardı. Babam yorgunsa kaşları biraz daha çatık olurdu. En çok korktuğum, iki kaşının arasındaki rengini çözemediğim ince uzun çizgisiydi. Kapıyı açtığımda iki kaşının arasındaki o çizgiyi görünce içime bir karanlık çökerdi. Hava kararır, bulutlar toplanır; sevmediğim yağmurlar yağacak gibi olurdu. Ceketini omuzundan...