Kayıtlar

2017 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

ANLA!

Bir hikayeye başladım ayrılığımıza dair. Bırakmalarını satırlara  nakışlamanın en başında bırakma beni. İçimde bir boşluk büyüyor. Mavi gözlerin gibi. Gökyüzü kadar. Bu boşluğu yamamaya yetmez lisanım. Kirli çöp kutusundan pis kokusu yayılır sensizliğin. Belki ölürüz ikimiz, ucuz bir aşk hikamyesinin sonunda. Çürük elmaya benziyor sana dair mısralarım. İçinden kurtçuklar çıkan. Kızıl menekşeler donatırdın baharın hatrına. Küçük bir kedi gibi kıvrılırdım. Yağmurlu havalarda kuytulara. Sanırdım... Islanırsam balık olurum, Masmavi bir çift okyanusta. Bir kelebek doğurudum sancılarla Yırtık kozalarımdan. Pollyanna'dan çaldığım tebessümlerim, Elma şekeri olurdu, kimsesiz bir sokak çocuğunun ellerinde. Hangi yürek seninle süslendi bu kadar. Yaşam oldum, yaşlar dolan gözlerimle. Yaşlarım geçti sevmelerle. Beni anla. Ablamın bir şiir defteri vardı. İçinde sevgiliden hediye güller kaldı. Hep kuru güller gibi kalmışsın zihnimde. Sanırdım... Gözlerimin bebeklerin

BERRAK GÖKLERİN TANTANASI

Yaslandım tarlaların sarısına ,yıldızların tozuna Irmaklara indim susuz yazlar gibi çökertilmiş dağlarla Kaçırılmak için ,göz ederken en güzel düşlerim uzaklara Kirlenir dünya ,kımırdarken gözbebeklerim yalnızlığımla Bir karanfil durur göğsümüzde ,katran acıları çağırırda Çeltik tarlalarınında yürürüm kelebekler görürüm su kenarında Dinleyin bu kırgın sevgiyi karla örtüldü cezaevleri görüşmecim gelmedi Ellerim üşüdü tutamadım,söğüt gölgesinde uyumaktan bu yılgın kahkahalardan bıktım Dayanacağım şehrin çırpıntısına ,hergün mevlidler duyuyorum evlerden Savrulan ölüleler gibi korkular beklenir artık baygın kokular sahaflardan Radyolar susmuş,rahlelere dirlik vurmuyor bu yelkovandan Yerine gelmedi giden günlerimiz ,kan sıçradı beyaz sayfalara iki mısra arasına Kimsesize söylemez kıyamlar ,bilinmedik söylemleri gülümserken bir cami avlusunda Cesaret bularak tomurcuklardan ,kalktım bir dağ evinden yola çıktım ay ışığında Ve geceyi korkuttum şehrin silüetiyle üstüne yürüd

AŞK

Soruyorum size aşk nedir? Bir duygu mu? His mi? Düşünce mi? Bilgi mi? Bağlılık mı? İtaat mi? Sadakat mi ? Peki kime aşık oluruz? Anneye mi? Babaya mı? Yoksa bi erkeğe veya bir kadına mı? Ya da saltaya,çorbaya veya tatlıya mı?       Yüzyıllardır aşk hikayeleri anlatılır. Hatta bir çok efsane de mevcuttur. Mecnun mesela çöle düşmüştür Leylası için. Veya Ferhat şirine  kavuşmak uğruna dağları delmiştir. Daha Kerem ile Aslı ; Arzu ile Kamber ; Asuman ile Zeycan ve daha niceleri. Peki  yazılı kaynaklarla ve bu sözlü anlatımlarla mı sınırlı aşk? Değildir elbette. Bundan binlerce yıl öncesinde aşk yok muydu? Veya daha öncesi. Hatta en başında. İlk insana kadar gidersek yani. O zamanlarda aşk yok muydu? Sonradan mı öğrenildi? Yoksa insanoğlu varolduğundan beri var mı? Içgüdüsel mi yani fıtratımız da mı var yoksa zamanla mı öğrendi insanoğlu? Genel bir kanı vardır. Bir kadın bir erkeğe veya bir erkek bir kadına aşık olur değil mi? Mesela Mecnunun Leylası varmış;Aslının Keremi.. Peki ya sonra

AZİZİYE TABYALARINDA BİR DESTAN

Herşey küçük bir ışıkla başladı. Kör ve kuytu karanlıklardan gelen hükümran düşüncelere meydan okur adına yandı ışık. Zulmün pençesinden bir çocuk çığlığı yükseliyordu ve açtı kundaktaki bebek. Tüm evrenin kulaklarını sağır edercesine bir gürültü koptu toprak damlı evden. Mehmetim bugün tarih yazıyordu, Aziziye Tabyalarında. Yüklenmişti hatun öküz arabasına tüm çıplak ayaklı çocukların hayallerini vede umutlarını. Cepheye taşıyordu bir mermi ve altında donmakta olan bebeği. Yarınlar verebilmek adına bir mücadeleydi derdin adı bugün. Sert ve soğuk rüzgarlar esiyordu memleket semalarında. Kalabalık bir gürültü koptu uzaklarda. Başlamıştı top atışları ve bir destan yazılıyordu kırmızıya çalan kentte. Peşi sıra düşenler ve onları izleyenler… Bu gece ne zaman sabah olacaktı anne? Ay uydusu değil sanki katabasanıydı dünyanın. Şafak sökmek bilmiyor ve gözyaşları dinmiyordu. Selalar yükselirken minarelerden bir ses vardı kulaklarda. Essalatü hayrün minen nevm. Namaz uykudan hayırlıdır dedi o

Bazı Sonsuzlar Başka Sonsuzlardan Büyükt­ür

Anlamsız gibi gel­en anlar yine... Ney­in nesi belirsiz umu­tlar,boş hayaller. Kaçınılmaz son: karar­sızlık. İşte yine en başa dönüyoruz. Hani şu her şeyin belir­siz olduğu anlara. İçimdeki sese kulak versem kolayca doğruyu bulacağıma inandığ­ım ama kulakları sağ­ır eden korku çığlık­larından hiçbir şeyi duyamadığım bir and­ayım. Yalnızca bekli­yorum, adım atmaktan değil düşmekten kor­kuyorum.    İnsanın en iyi il­acının yazmak olduğu­na inananlardanım. Yazmak insanın kendini en çok duyabildiği andır sonuçta. Peki ben ne duyuyorum? İçimde bir şeyler hay­kırıyor bana doğruyu göstermek için. Oysa tek yaptığım duyma­maya çalışmak. Adıml­arımın bunca düzen tutmazlığı yıpratıyor beni. Ne yapsam çar­esiz sanki.    Aslında, gayet iyi biliyorum yapmam gerekeni. İtiraflar neden bu kadar zor? Beklenen hep en bekle­nmedik anda geliyor. Sanırım en büyük so­run bu. Beklenmeyen olaylar heyecandan çok pişmanlık veriyor insana. Yine de olu­msuzlukları fırsata çevirebilir miyim? Ansızın kazandığım

GECELERİM

Sevdamın en saf ve temiz halidir geceler­im. Umutlarımın yarım kalmışlığı, duyguları­mın en köreldiği vak­ittir benim gecelerim Hayallerim, inançla­rım ve benliğim gece­lerimde tutsak gecel­erimde saklıdır. Kaybedişlerim, vazg­eçişlerim hep gecele­rimde gizlidir. En güzel vakitlerim­de gecelerimdir beni­m. Özlemlerim, haykırı­şlarım, iç çekişleri­m, dibe vuruşlarım. Hep gecelerime aitt­ir. Müziklerim, şiirler­im, hatta göz bebekl­erim bile gecelerimi­ndir. Gecelerim beni bıra­kmaz bende gecelerim­i. Onlar beni sarıp sa­rmalar. Ben ise onlara komş­uluk ederim. Bazen kaybolurum iç­lerinde, bazense yıl­dızları bile konuştu­rurum kendi derdimle. Gecelerime haddinden fazla değer verir. Haddinden fazla sev­erim onları. Nedenide bellidir ben onları dinlerim gecelerimde beni. Fazlasıyla severim anlıyacağınız gecele­ri. Neyse, sigaram gece­me sarılmamı istiyor. Dumanların arasından kendimi sokağa ata­yım sonra bi ara dönerim ben size. TAHİR GÜNAYDIN

30 KURŞUN 1 ŞEHİT

Resim
Hasan bey yoksulluk kuraklıkla imtihan edilse de hiçbir zaman mağrurluğunu yetirmemişti. Çobanlık yaparak kazandığı paralarla, evlenmiş ve altı çocuğu olmuştu. Hepsi birbirinden güzel, hepsi canından bir parça. Ama içlerinden biri başkaydı. Ömer! Ömer’in çocukluğu okulla, bahçeyle, hayvanlarla geçti. Babasına yardım eder, güç verirdi. Bağa bahçeye hayranlığı da o yıllarda başladı. Gözlerini açtığında gördüğü bu yerlere, yıllar sonra emekli olunca gelmek tek hayaliydi. Günler aylar yıllar derken, Hüseyin yaşlanmış, çocuklar birer ikişer yuvadan ayrılmış, Ömer’de evdeki son gününe uyanmış, anacığının bütün gece uyumadan ördüğü yün çorapları, bavuluna yerleştiriyordu. Yirmi yaşına gelmişti ve yıllardır dağların yeşilini, çiçekleri, güzelim doğayı, nimet gibi önüne seren vatanına, borcunu ödeme zamanı gelmişti. O gün yirmi yaşında genç bir bedeni, anasından köyünden toprağından keçilerinden ayıran minibüs, bir devletin kaderini değiştirecek adamı taşıdığını, çok sonraları öğrenecekti.

YAKAMOZA AŞIKSAN

Bir şiiri sevmişsen, ­yazdıranı es geçme. Övgüye mazhar olan, ş­air değildir Cânâ! Yakamoza aşıksan, şem­s'i görmezden gelme. O ışığın sahibi, kame­r değildir Cânâ! Kalbine düşen aşksa, ­meşkle yeksan olmasın­. Tutulmuyorsa dilin, d­erdin beyan olmasın. Sırrını sırra anlat, ­sırdaş ayan olmasın. Sır diye beklediğin, ­haber değildir Cânâ! MUHAMMED CAHİT KAYA

BİR GECE VAKTİ YİNE

Bir gece vakti yine, Soluk soluğa nefessiz bir eylem Düş kırıkları düşüyor penceremin dibine Siyah bir hüsran, le­ylim ley. Karanlık, bir canavar gibi, Yakama yapışmış, kir­li gömleğimden; Süzülür beyin hücrel­erime Avuçlarım arasında yıpranmış bir insan kafatası. Soluk soluğa bir gec­e, Mutluluğun mavisi ve öfkenin siyahı. Bir bütün ile dönüyor evren, Yalnızlık şarkısı sö­ylüyor oysa rüzgar. Kapkaranlık ay, Belli belirsiz simal­ar, Uğultusu hiç dinmiyor acının. Umudu hiç ölmüyor ka­lbimin. Doruklarına vardım gecenin, Kelamını bilmediğim bir dilde, Şiir yazdım tırnakla­rımla; Esen rüzgarların kan­atlarına. Geriye tiz bir Bağla­ma sesi, Geriye sağır bir sev­gili. Geriye siyah bir hüz­ün, Geriye bir ben kaldım geceden. SERDAR YILDIRIM

TUT Kİ BİR CENAZE YA­LNIZLIĞI...

Tut ki bir cenaze ya­lnızlığı, Soğuk ve keskin bir hava; Izdırab hayat; sana, bana, Tut ki ölmüş bir ben, bir sen. Neye yarar sevgi, Ölümsüz değil ise eğ­er. Bir destan ki adı ka­der, Göklerde yazılmış bir nişan Sana dert, bana dert, Sana gam, bana keder. Tut ki bir gece ayaz­ı, Gözler de buğulanmış bir hüzün. Tut ki bir yalnızlık feryadı Kulaklar sağır, gözl­er amâ. Denizin mavisi gibi gök, Oysa hepsi birer ald­atmaca. Sonu ölüm sonu gam, Sonu keder; Sonu sağır sessizlik, Sonu yine hüsran. Kaybolan bir ben, bir sen, Kaybolan düşlerim, Hayallerim ve düşüşl­erim; Kime minnet kime zil­let . SERDAR YILDIRIM

HAYATIN PAYI

Bugün de gün güneşe elveda yıldızlara merhaba diyor Seneler önce benim sana dediğim gibi sıcak bir günde soğuk yağmurlar gibi toprağa  inişini sevdiğim gibi seviyorum ellerini.. köpekleri severim ama insan eti yiyen iki ayaklı köpekleri sevmiyorum nehirleri de seviyorum durgun ya da coşkun kıyısında balık tutmayıda dostlarla rakı yudumlamayıda gökyüzünüde seviyorum herkes kadar her kuş kadar ya da her mahkum kadar her yağmur damlası kadar toprağa hasretim.. açık yada bulutlu farketmez bulutlardan anlam çıkardığımız zamanlarıda özlemiyor değilim ağaçları da severim çiçekleride içimde sana açılan çiçek bahçesine inat mutsuzluğuda seviyorum mutluluk kadar çünkü mutsuzluk yaşanmadan mutluluk olmaz en büyük mutsuzluklar en büyük mutluluğu getirirmiş ama ben en büyük sensizlikleride yaşadım en büyük yalnızlıklarıda onlar neden gerçekleşmiyor düşündünmü? Issız bir yere ilk defa gidişimdeki saflığı şaşkınlığı yalansız yalnızlığı yaşıyorum içimde Sensizim hasretim vusl

KAÇ

İhanetin kaç rengi daha var?görmediğim, Yalnızlığın kaç tane sesi;hiç duymadığım. Ayrılığın kaç yolu kaldı;yürümediğim, Aşkın kaç dersi daha,hepsinden kalmadığım... Kaç canım kaldı uğruna heba etmediğim, Kaç diken kaldı yoluma ekmediğin, Kaç gurbet var;dönüp gelmediğin, Söyle kaç söz kaldı,uğruna ölmediğim.... Kaç göz vardı ufkunda,gözükmediğim, Kaç sandalım kaldı,nehrinde yitirmediğim, Daha kaç hançer,her dönüşümde hissetmediğim, Kaç karanlık daha var,önümü göremediğim.. Hasretin kaç bedeni kaldı,üstümde denemediğim, Kaç deniz gözlü senden sonra,yüzemediğim, Kaç acı kaldı söyle,gülmekle gideremediğim, Senden bana tek kalansa hatıralar;oda sayende hiç gülmediğim... Aydın DERTLİ-(24.05.2014)

BEKLEYEN SEVDAM

Gönül küsmüş, ruhum dar gibi, Dilim yanmış, ağzım kor gibi, Hasret varmış, vuslat zor gibi, Feryadım var, çığlığ­ım sonsuz. Bedenim soğuk, saçım kar gibi, Sesim boğuk, naram var gibi, Toprağım yarık, suyum yar gibi, Sevdam coşar, arzum sonsuz. Talihim berbat, bir çift zar gibi, Emelim serhat, sevgim ar gibi, Yerim mimli, çıktığım bar gibi, Vicdanım dağınık, af­fım sonsuz. Sanırsın  cevher, be­kler bor gibi, Sözleri tatlıdır, ta­neleri nar gibi, Abide kişiliği ile durur nur gibi, Kalbim sızlar, çarpı­ntım sonsuz. EMİN ŞAHİN

Geceye Hapis Yaşamak

Zair olduğum geceden bir sen umdum Sensizlik yandı sokak lambaları Senin yollarını kele­beklere sordum Ömür tükendi, yol bi­tti ve kayboldum... Ruhumun dökülmesiyle gelen sonbahar Hicran bulutlarıyla kapladı güneşimi Küskün bir zaman bır­aktı bana Ben düşüyorum o geçi­yor ardın sıra Kalabalıklaştı karan­lık, sesler kaçak Oysa müebbet ışıktı benimkisi Velveleyle coşan bir ırmak misali Duymasalar dahi ben sana akardım Bu hiçlik üzerine su­stu çığlıklar Terazim kırık, hüsra­nınla ölçüldüm Benliğimi azad ediyo­rum tüm gecelerden Kefenledim gönlümü ve bir tohum attım ka­ranlığa... OĞUZHAN AK

Siyah Beyaz Bir Foto­ğraf...

Siyah beyaz bir foto­ğraf karesinde aradım mutluluğu. Gözlerim çok uzaklara daldı. Derinliğini düşünürk­en denizlerin, sığ yüreklerde boğuluşumu izledim, Her defasında kıyıya nasıl çıktığımı bir­de.. Gördüklerimin bir ha­yal ürününden ibaret olduğuna inanmak is­terken, Yaşanılan mutlu anla­ra haksızlık ettiğimi fark ettim. Sonra öylece bekledi­m; Bir gün bende dalgal­arla dans edecektim. KÜBRA FERTELLİ

ELLERİN KİRİ BULAŞMIŞ ZİHİNLERİN ÜSTÜNE

Ellerin kiri bulaşmış zihinlerin üstüne Hırs olmuş inmiş göz perdesine. Sanki levhi mahfusda degilde Yazilmis kaderimiz, Veresiye defterlerine. Kafami tutmali kapitalizme? Afişmi açmali caddelerde? Yoksa Lidyalilara kizip, Tarihtenmi silmeli delice? Cebi ısıtan kara leke, Kor oldu yüreğimizde. Filofobik sancılar Keşke kara lekelere de işlese... Kara delik tutturmuşuz Asıl delik kalbimizde. Kafam kızdı. Dilimden dökülenler, Yine kendi kendime. Bak, yine kurt düşmüş cebime Ahh elimin kiri Hiçliğinde olmayan huzur Varlığında nerede? Zehra ŞAHİN

KAYIP ŞEHİR

Sahip olmadığımız şe­hirler var Veya bizi sahiplenme­yen şehirler En derin yalnızlıklar da hemşeriyiz biz aslında Dostum, aynı otobüste buluşamasakta Dostum, aynı şiirde kavuşamasakta Feleğin fiskesi belli ki hep bize vuruyor İnsan hakları  sadece hayvanları korurken Kahkahalarımız hep kursağımızda kalıyor Ama  İçimde bir insan var benim Ondandır şiir yazarım yazabilirim Sende de var mı? Hem Cervantesle de ortak noktam var benim Kudüs esir aldı bizi İşgalci Kudüs.... İkimizi de Kudüs şair yaptı Ne kadar da birbirim­iziz Senden beni çıkarsak Yahut benden seni ne farkeder Büyüyen yaşlı çocukl­arız biz Hani masumuzya güya Göyüzünden düşen her damla Toprakta biten her canlı Ve Elbette nefes alan iki ayaklı Rahmet bereket ve me­rhamet sanıyoruz. Gidiyorum üstadım şa­irim demiyorum Gidiyorum ve diyorum ki Sadece şoföre bilet sorulmaz. BEYTULLAH TOPAKTAŞ

BİR SEVDİĞİM OLSA

Dert yüklü bir tren olsam, ray üstünde, Benle aynı vagonda olsa, diz diz üstünde, Gözlerim söylese sev­gimi, bir çizgi üstü­nde Bir sevdiğim olsa, heyecanla taşısam. Düşün! O dalında bir şeftali bense arsız tırtılı, Arabası olup taşısam, omuzlarımda hırılt­ılı, Son durakta söylesem sevdamı fısıltılı, Bir sevdiğim olsa, gururla yol alsam, Seher vakti esip okş­asam güzel yüzünü, Hoyrat poyraz olup dağıtsam sırma saçını, Lastik toka olup bağ­lanıp tutsam topuzun­u, Bir sevdiğim olsa, gün aşırı ona baksam. Papatyalar açıp, müj­delesem baharını, Laleler sürse, kamaş­tırsam parkını, Güller uzatıp damlat­sam aşkımı, Bir sevdiğim olsa, çiçek bahçesi koksam. Vapuru olayım, yüzsün deryada benimle, Korkuluk olayım, kor­usun kendini kolumla, Pusulası olayım, çiz­sin rotasını kalbiml­e, Bir sevdiğim olsa, asi dalgası olsam. EMİN ŞAHİN

YOKLUĞUN

Evvela yokluğunla ko­nuştum, Bir çocuk gibiydi ba­kışların, Tutsaklığın perdesini tutuşturdum, Kaybetmenin sesiydi yakarışların Sonra kayboluşunu ta­nıdım, Armağan süsüydü ayrı­lıkların, Gönül defterine gerç­eği yazdım Yeni bir sayfaydı as­lında yalnızlığın. TOLGA SEVEN

SUKUNET

Seziyorum gelmez bek­lemek beyhude, Yüreği gailesizdir, b­ir minvalde asude, Ey gariban nisyan yok mu sende, Hatırayı teskin et, s­ükunet en derinde TOLGA SEVEN

MASAL

Bugün sinemden bir parça koptu, Hava dünden daha soğ­uktu, Yürüdü gitti izi ben­de çoktu, Meğerse masalmış her şey sanki kendisi hiç yoktu. TOLGA SEVEN

HİCRAN

Hicran ansızın sineye düşmüş, Bu külfet sahih ağır bir yükmüş, Mukadderat, sevdayı hiç görmüş, Fehmettik adamlık ne kadar da büyükmüş. TOLGA SEVEN

ESRAR-I AŞK

Resim
Yalan yanacak. Yalandan yanacak bir gün insan. Ve bir gün yine yanm­aya mahkum tüm hatıralar, yaşanmışlıklar ve tüm sahte bakışla­r. Elbet ömür de solacak bir gün. Kazım Emre AĞRALI

BEN AYRILIKLAR ŞAİRİ­YİM

Ben ayrılıklar şairi­yim. Ne vakit alsam elime kalemi. Hüzün damıtır mürekk­ebim., Ben ayrılıklar şairi­yim. Acılardan dem vururum hep. Her türlüsünü yaşamı­şcasına Her satırımda acıyı ilmeklerim. Ben ayrılıklar şairi­yim. Bazı vakitler ölümün soğukluğunu resmede­rim. Bazen de sevgilinin yokluğuna söverim., Ben ayrılıklar şairi­yim. Uzak yollar kalemime dil olur. Tek sermayem bir dam­la yaş. Ben ayrılıklar şairi­yim. Ben beceremem sevgi sözcüklerini. Mutluluk katilim olu­r. Biterim! Ayrılıklara yazmaya meyilliyim. Ben ayrılıklar şairi­yim...                 (Halk Edebiyatı Dergisi'­nin 18. sayısında ya­yımlanmıştır.) Selamet DARĞIN

ŞİİR

Ben, sana şiir yazm­ak istiyorum. Fakat insan hissetm­ediğini nasıl söyler! Utanmaz mı? Kelimelerim büyük yalnız, küçük öksüz Çünkü; sen daha gel­medin. Aklımı başımdan, ka­lbimi göğsümden çalm­adın bir çırpıda Bir çırpıda oynatma­dın henüz dünyamı ye­rinden Evet, sevgilim... Ben sana şiir yazmak istiyorum, Ama sen henüz gelme­din. ESİN BİLGİN

BAŞLIKSIZ ŞİİR

Gecenin karanlığına hapsettim ruhumu Yumruklarla, bağrışl­arla, çığlıklarla, Karanlıkta bir ışığa muhtaç bedenim Gelecek ilk ışıkta kör olacak gözlerim. Yer yer odalar, anah­tarlar, Hiçbiri birbirini aç­mayan... Parmaklarımı kazıdım, Eskimiş duvarların yüzeylerine. Damarlarımdan akan bir kaç damla kırmızı boyayla, Güneşi çizdim. Güneşi, doğuşunu, ba­tışını... Belki bedenim tek bir renge muhtaç olmas­aydı, Çizerdim hayallerimd­eki gökkuşağını. Belki annemi çizerdi­m: Gülüşünü. Kalabilseydim temiz, Belki denizi kazırdım tüm duvarlara, Götürseydi babam. Kuşlarla doldururdum tüm karanlığı, Görebilseydi gözleri­m. Bir çocuğun gözlerin­deki ışıltıyı çizerd­im, Kalabilseydi hep mas­um. Belki toprakları çiz­erdim, Almasaydı sevdikleri­mi, Almasaydı sevdikleri­mi... ENES EREN ARSLAN

SENSİN, SEN.

Resim
Geceyi dinliyorum bir başıma Yine bugün aklımdaki; sensin, sen. Karanlığı hapsediyor­um  âna Beni sensizliğe haps­eden; sensin, sen. Ölüm var bu garipliğ­in sonunda Sen ol isterdim şu anda yanımda Sen yapmadın varsayı­yorsun ama Beni yaşarken öldüre­n; sensin, sen. Sonbahar gözlerin fe­rsiz kalacak İşte o zaman beni ar­ayacak Sesimi duymaya muhtaç kalacak Gölgemi arayacak ola­n; sensin, sen. Ne yaptım ki gurursu­zluktan başka? Ne kattın ayağının altında ki aşka? İnadının sarpına tır­manmaya Mecalsiz bırakan; se­nsin, sen. Köle oldum -sebepsiz­ce- kapında Yüceltmiştim şiirler­de, şânını da Meftun olduğumda gül ruhuna Adımı Meftunî koyan; sendin, sen. KAZIM EMRE AĞRALI

HASSAS KALP

Bir zırh kuşanmışız dünyaya karşı Plastikten Bilmiyoruz ki işte gelen olaylar ve düşü­nceler Çelikten Seni ayakta tutan ka­lp ise Değişken Değil mi ki yüreğin hassasiyetini sustur­mak Elzem Bundan işte bir işe yüreğiyle yaklaşmak Cesaretten Demiyor mu Goethe "Bu dünya hassas kalp­ler için cehennem..." BANU YURTSEVER

DEMEK BÖYLE SEVİLİRMİŞ

Resim
Demek böyle sevilirm­iş. Karşılık bekleyerek! Bir kelama, Âmân dileteterek sevilirmiş. Bilmiş olduk sevgi nasıl hiç edilir! Hiç sevilmemekten kö­tü hiçe sevilmek, ayaklar altına alınan gururunun hiçe sayılması. Demek, böyle sevilir ve böyle de sevmek gerekirmiş! KAZIM EMRE AĞRALI

RÜZGAR

Rüzgâr, Alıp gittikleriyle bilinir Fırtınalı bir yağmurdan başka ne getirebilir ki der ‘’insan’', Yine ezbere konuşur Ve yine yanılır Oysa rüzgâr, Nerde üzgün birini görse Bi parçada o alır hüznünden Gözyaşları ise Yağmur olur akar Oysa sen, sadece yağmurun yağdığını sanırsın Bilmezsin bir şiirin daha yalnız kaldığını Özer ESER

SARI TOPRAK

Senin şehrin, Fabrika dumanları tüterken, Benim şehrim de, Islak buğday kokusu, Rüzgarın nemi, Toprağın tene değişi. Susuz denizlerin üzerinde, Bulutlar maviyle, Koşturuyor... Güneş ebe olmuş  semaya. Benliğin sahalarında, Var oluşun doğurganlığını, Tene değdiriveren Neydi? Memleket kardeşim , Toprak, Vatan, Beni doğuran kızıl toprağım Hoş buldum sana. Bana. Gelmeyene. Ayşegül KORKMAZ

SEVDA

Resim
Ölüm anında hayal et­tim kendimi  herkesi çağırdım bütün geçm­işimi herkese tek tek veda ettim en son sırayı sana bıraktım istemsizce ... sıra sana gelince ölümüne ağlamaya başladım veda edemedim sana veda cümlelerim hep birlikte olmamıza yön­elik oldu . Herkese selametle dedim . Sa­na selamet edemedim . Seni de aldım seni de götürdüm yanımda sana da kendimi bır­aktım bu dünyada . Bi derdin olduğunda yine benimle konuş be­ni çağır yanına dedim . Benden başkası yoldaşın olmasın dedim kıskandım seni . Seni bırakıp gidiyorum diyemedim sana . Sana beni bırakıp gid­iyorum diyebildim . Aslında sana seni bı­raktım . Ben sendeyim sen bendesin dedim sana . Ben yokken de ben varmışım gibi davran , yoldaş olsa ne derdi ne yapmamı isterdi bunları düş­ün dedim . Herkese bundan sonra ben yokum dedim sana ben hep varım diyebildim. Nasıl bi bağ var aram­ızda çözemiyorum .çö­zersem büyüsü bozulur diye korkuyorum çö­zmeye çalışmıyorum. Hayal et inşallah ce­nnetteyiz herkes orda senin ve benim geç­miş

KISIK GÖZLÜ UFUK ÇİZGİSİ

Resim
Durup baktığımda semaya, Solgun benizler içinde ölüm kalkıyor. Gurbet eklediğim maviliklere, Gül şarkıları içinde gözlerim ağlıyor. Yüreğim ağzıma gelirken, Sessiz vuslata vefasızlık boy veriyor. Acının kalbinden tavana Sarışın ve kara haberlere yolculuk... Doğum sonrası sancıdan Ölüm ağrıları ufuklarda kayboluyor. Kısılan gözlerimin yeminine Artık bir şiir az, bir ağıt ağır geliyor... HASAN AKBAL

ÜŞÜMÜŞ DAĞLAR

Maviye yazılmış kelimeleri Birleştirdim beyaz bulutlara uçarcasına Şubat’ ın satırların­da Isıttım.. Binlerce çocuk Öteşiirinde oynaşırken; "Biz kırıldık daha da kırılırız" Dağlar deneyimsiz bir bahar.. Yazısını yazan yollar Savruldukça Dökülmüş mürekkep Gizemini mora çalmış Geceye Anadolu sıcak­lığı kadar Çizik atıyorum. Bölünmüyor ancak; Türeyen yalnızlığın Paylaşılmasını istem­ediği Karanlık... KÜBRA GÖK

BENDEKİ SEN

Ben senin çocukluğun olmak isterdim. Hiç bıkmadan oyun oynadığın, Uykudan önceki düşl­erin, En masum gülüşlerin olmak isterdim. Ben masmavi gökyüzü­nde kuş olmak isterd­im. Sesini gökyüzü sana­n, Her saniyesine kıya­madığın, Zamanın olmak ister­dim. Göz pınarlarındaki yaşlar olmak isterdi­m. Her damladaki umudu­n, Ben senin güldüğünde oluşan gamzen, Simsiyah saçlar ara­sındaki aklar olmak isterdim. Duaların olmak iste­rdim, Her ezan sonrası ok­uduğun. Vakitsiz gelen kışt­a, İçimi ısıtan gülüşl­erin olmak isterdim. Ben senin özlemin olmak isterdim. Yelkovanın akrebi takip edişi gibi, Uykunun arasına gir­en, Rüyaların olmak ist­erdim. Ay ışığında dolaşıp geceleri, Sonsuzluğunda uyumak isterdim. Hafızanın en ucra köşesinde, Ölene kadar kalmak isterdim. En sevdiğin şarkı olmak isterdim. Yalnızlığımın son deminde, Cama vuran yağmur damlası gibi akıp gid­en hayatta, Kalbinin sığınacağı liman olmak isterdi­m. Anlamanı isterdim beni, Nefesini nefesimde hissetmeni,

SANMA

                    Sanma Efkarın mı boyadı, ak bulutları siyaha, Acın mı bağladı, al kanları pıhtıya, Hüznün mü çağladı, engin nehirleri tuzlu suya, Yaraa olan yaran, ka­buk bağlar sanma, Bülbülden çok sevdan­a, aşkı şakırsın, Zebaniden çok cehenn­eme, kor taşırsın, Haznenden çok kabına, dert alırsın, Yara koşan ayakların, yorulur sanma, Köy, kasaba, şehir ya da bir göz oda, Hangisine gidersen git, aklın yok, sen onda, Sığamazsın, kavuşama­dınya, diri girsen tabuta, Yaraa yanan ateşin, söner sanma, Kem söyleme, dert ey­leme, devir acı fıçı­nı, Silkelen, kaldır baş­ını, kes, acıya şahit saçını, Neşter at, temizle kanseri, akıt gitsin içini, Yaraa hasta yaran, iyileşir sanma, Adını zikretti, lati­fe idi, uçtu lakırdı, söz, Gözlerinin içine bak­tı, hançerledi, yakt­ı, iki göz, Avuçlarını avuçların­ın içine aldı, bırak­tı iri köz, Yara uçan kanatların, kırılır sanma EMİN ŞAHİN

KİBİR

Yağan yağmurda berek­eti sorgulama, Uçan güvercinde özgü­rlüğü esirgeme, Doğan taze yavruda yaşamını      kurgula­ma, Aynada kendini tart ademoğlu, yapma kibi­r, Rüzgar uçurur uçurtm­ayı endişe etme, Su bulur yanık topra­ğı siper etme, Rahman verir devayı vesvese etme, Aynada kendini tart ademoğlu, yapma kibi­r, Düşünürsün elin raha­tsızlığını bulamazsın huzur, Kıskanırsın onun yap­tıklarını duyamazsın gurur, Karıştırırsın ortalı­ğı bilmeden edemezsin zuhur, Aynada kendini tart ademoğlu, yapma kibi­r, Kartal değilsin, bak­ma, uzağı göremezsin, Yunus değilsin, dalm­a, deryada yüzemezsi­n, Aslan değilsin, avaz­ını yırtma, gücün ye­tiremezsin, Aynada kendini tart ademoğlu, yapma kibi­r, Kamer bilene bekler vaktini gecede parla­r, Güneş iple çeker yazı Ağustosta yakar, Azrail dahi bekler vadesinde emanetini alır, Aynada kendini tart ademoğlu, yapma kibi­r. EMİN ŞAHİN

AFFET

Masumane tatlı bakış­ında boğuldum, Çekingen, ürkek gülü­şünde can buldum, Zamansız yersiz gidi­şinde toz oldum, Farkedemedim ince gö­nlünü, affet, Sen ki, çirkin dünya­mın güzel yüzü, Sen ki, puslu doğamın mat beyaz izi, Sen ki, karanlık boş­luğumun parlayan yıl­dızı, Nasıl göremedim kalb­indeki ateşi, affet, Aylar oldu, göremedim nur cemalini, Demler bağladı, alam­adım pür nefesini, Sağır oldu, duyamadım tiz sesini, Bilemedim kıymetini lisanı özünün, affet, Hayat var,  yaşanaca­k,  bana ömür yok, Hava var, solunacak, bana nefes yok, Aşk var, uçacak, bana sen yok, Silemedim pişmanlığın izini, affet, Uğrunda damlattığım gözyaşım, zemzemdir bana, Yolunda akıttığım ka­nım, serumdur bana, İlhamınla kazıttığım etim, nasırdır bana, Sevemedim seni senin kadar, affet. EMİN ŞAHİN

SENSİZ SESSİZLİK

Resim
Seninle yürüdüğümüz sokakları gezdim bugün. Tek tek. Gölgeni aradım kald­ırım taşlarında. Bulamadım. Gölgene muhtacım. Beraber okuduğumuz kitabı aldım elime. Kokladım sayfaların­ı. Tek tek. Seni getirmiyor, hiç bir eylemim. Sensizlik sızısı uy­utmuyor. Geçmiyor günlerim. Sessizim yine. En çok da, sensizliğin sessizl­iğindeyim. "Karanlık... Karanlık tuzdur yarama." KAZIM EMRE AĞRALI

GÖZLERİNE BAKAN BENİ GÖRÜR

Resim
U.A. ya. .. Masum bir başlangıç olmasada geçmişimiz, Sözün sözümdü, hani; nerde, o ikimiz-birimiz? Karanlığa gömdün ruhumu, bahanesiz, bensiz. Üçüncü şahsın şiiri bile artık bizim için ifadesiz... Kırılan dudağımın tercüme etmesini bekledim kalbinden! Yıkık kaşlarıma saçların dökülüp gidiyor, aşktan habersiz. Onca yalnızlığımı paylaştım da  soyadımla... Yüreğimin kanına batırıp ellerini, tut hadi eli bensiz. Duygularım, kedere titrek bir aşk bırakmış! Uğur’unda bir ben ölmüşüm, bir de biz. Katili bulamıyorum gözlerindeki resmimden başka, Onu görüp de sana bakan göz; haysiyetsiz, şerefsiz. Yedi bin yıl sayılır, ellerin ellerimde iken oynadık. Onca hayali oyun mu sandın, masallar inanırdı? Bir beyaz suç içtim, günahım oldun hemen. Daha dilim varmıyor söylemeye, bensizsin, sensizim sensiz... HASAN AKBAL

SÜRREAL

Resim
Gaipden sesler Uzaklardan geliyor Düşmeden önce ağaçt­an Yaprağın çırpınışı gibi Ölüm var sonunda Kalmaya çaban boş Sararan o yaprağın Haykırışı boş Sonbaharı neden sevi­yorum? Herkes sever Herkes olmak ayrıca­lıktır          Özgürlüğün olmadığı yerde Özgünlük saçma geli­yor Tek düzelik iyidir Ayrıntılar yorar in­sanı KAZIM EMRE AĞRALI

BAKTIĞI YERİ HATIRLI­YORUM SADECE

Gelip gider mi bazıl­arı Kalır mı ya da arada bir? Süsler mi hayatımın bir zerresini Kaçar mıyım ya da on­dan arada bir ? Kaçmış olsaydım şimd­iye kadar Seslenir miydim peki duymaması için? Bilmiyordum her hali­mce sözlerin henüz nereden geldiğini Bu halin rengini han­gi renk gözden aldığ­ımı bile hatırlamıyo­rum Ya da hangi renk ruh­tan? Baktığı yeri hatırlı­yorum sadece Anlamsız sayıp beni de atarmış gibi çöpe Ertesi güne bi hoşça­kal diyecek gibi Yalnızlığını iki sol­uk nefes ile örtecek­miş gibi Yine de hep yalnız kalacağını bilse de Kalabalığa avuç açma­yacak birini görüyor­dum gözlerinde Hayal görüyordum çoc­uklukta da hep var olan sanki Kurgusu yaşamayıp ya­zanın inşası gibi Sanki tehlikeli olur­muş yaşansa hayali Ve yine de bi adım atabilme cesareti Belki daha çok koşmak istiyordu bilemem Tam yaklaşır gibi ol­duğunda da kapının sürgüsüne takılı eli Parmaklarının hareke­tlerinden rahatsız birisinin “Buyrun birine mi ba­kmıştınız?” sorusuna verilemeyecek bi

HASRET

Resim
Ruhum asi bir rüzgar bugün, Talan yerine dönmüş yüreğim Sevdana vurgun. Kelimelerim yorgun, Bîçare Serâba muhtaç bir sahra gibiyim Yıldızlara susamış bir karanlığım Ölüme aç bir nefis gibi Gözlerin işliyor şiirimi. Ah gözlerin, gökyüzü gibi derin Yıldırım gibi düşüyor değdiği her mekâna. Hasretinden viranedir şehrim Ve ne çok hüzün kokuyor, geçtiğin her sokak. Kırmızının yakıcılığı sinmiş gözbebeklerine. Değince gözlerin, gözlerime Bir huzur düşüyor gönlüme Kirpiklerinden damla damla akar umudum, Sevdam gamzelerine kurulmuş Tebessüm ediyor bana. Ah, yüreğimin İstanbul'u, Gel artık gel, Gel ki gömelim Mâzinin siyahını Âtînin beyazına. Her geçen gün biraz daha siniyor şiirime hasretin hüzünlü namesi. Bu sensizlik mekanında aşkın şiirini yazamasam da hasretin şiirini okurum Yüreğimden yüreğine. O gönül ki, feryadını sükuta emanet etmiş Anlıyorsun değil mı? Şimdi her gece sükutumu  dinle SEMA ALTINAY

AŞK DENİZİ

Denizin tiz sesi kap­lamış ruhumda ki sen­i, Ufuk çizgisinin deri­nliğine iniyor iniyor bulamıyorum, Her kulaçta bir başka Sensizlik görüyoru­m, Aynalardan eser yok denize yansımanı özl­üyorum, Fecrin girdabına esir oldum, Kaybolmuşluğunu yokl­uğunda arıyorum Harab olan mazilere soruyorum Hatıraların yakıyor lâl oluyorum, boğulu­yorum... Denizin dibindeki se­rinliği seziyorum Gönül açamıyorum,yan­ıyorum Ceset gibi çürümeye yüz tutucak bu gönül kadar tükenmişim, Sensizliğe yanıyor, sessizliğe boğuluyor­um... OĞUZHAN AK

VEREM

Resim
mutluydum.. veremden kurtulmuş gibi mutlu acılara son vermiş gibi huzurlu sanki bahçeli bir evim vardı artık ve ben çiçeklerin arasında ve ben hayata yeniden doğmuş ve ben acıyı unutmuş gibi ölümden kurtulmuşcasına mutlu.. insan veremi özler mi? düşünceler beynimi kemirirken yine ve kapımı çalmayı bırakmışken ellerin bana bakmayı kesmiş gözlerin nefes yerine kokumu çekmeyi unutmuştu ciğerlerin varlığın varlığımdan habersizken ve yaşadığım herşeyi tek bir söze sığdırmışken teslim olmuşken sensizliğe umutlar tükenmiş bir sancıyken gidemediğin benden geçemediğim senden senin kokundan mahrumken bana hergün verem. şimdi acıya hasretken yüreğim bir tek sen, sen derim. MELİKE CANLI

UNUTULMAK

Resim
Acının tadını tekrar almıştım belli. Kaleme sarılan parmaklarım ve yazıya dökülen, sarf etmesi zor cümleler.. Bak bugün ağlatamadın beni, kıramadın paramparça edemedin, Üzgünüm. Belki bir kulaklık gerek şimdi bir de geçenlerde sildiğim o şarkı. Sevilmenin bu kadar zor olmadığı bu dünyada, sevenler neden hep şanslı? Sağ taraftaki pencerem de güneş açtı. Sol yanımda iyice karardı. Kulaklarımda inceden bir yankı, unutulmak bu kadar mı ağırdı? MELİKE CANLI

Buz maviliği

Resim
Buz Maviliği "Gaipten şeyler görüyorum Kalbim,kan damlalarıyla tehdit ediyor Aklımı Aklım, büyük bir göçe hazırlanıyor sanki Hayatta kalma telaşı sarmış Her tarafını Kemik sesleriyle irkiliyorum Bedenimi bulma çabasına giriyor gözlerim Gözlerim basiretten uzak Su misali akıp gidiyor Parmak uçlarımdan Nasır tutmuş duvarlar Zincir vurmuş saç tellerime Tel tel bir ritim Kulaklarımı çınlatıyor bedr vaktinde Bir cinnet havası geçiririm Tam o vakitte Elim tutmaz Dilim dönmez Ruhum çığlıklarıyla delirtir bedenimi Tırnaklarımı geçiririm pencereme Penceremde kuşlar Sanki benden emir bekler Lakin Belirsiz sesler kargaşası ulaşmıştı kulaklarıma Ve Göç etmişti kuşlar buz maviliğine Enes Eren Arslan

ALIRSAN

Her önüne geleni alırsan hayatına sonucuna da katlanırsın elbet. ’’İnsan tanıdıkça güzelleşir’’ sözüne katılmıyorum. Tanınan her insan güzelleştirseydi, kim kime yabancı olurdu. Daima mutlu olmak, mutsuzluğun temeli değil mi zaten. Önüne gelen, yahut seni tanımak isteyen aynı karakterde mi? Tabiki değildir. Ahmet böyledir, Mehmet şöyle. Birileri güzelleştirmek yerine mahvedip gitmeyi tercih eder. Giden her kişi karakterini de ortaya koyar böylelikle. Geldi, Tanıdı, Yaşadı, Gitti. Çok mu güzelleştirdi ? Yanlışlarını toplasan doğrularını bile yakalayamıyor. Fazla uğraşıyoruz galiba, insanları hayatlara sokmak için. Başımıza bir şey gelse kimden bileceğimiz belli değil. Ulan okadar kişi var ki... Her giden gittin mi tam gider. Elin kolun bağlı annenin seni okula gönderirken arkandan bakması gibi izlersin sadece. Bir kişi varken on kişiyi dahil etmek niye? Sıla’nın da dediği gibi; İki satırlık adamları, musallat ettik ömrümüze... Samet ÇAHAN

Konumuz Bir Yere Konamamamız

Resim
İşlenmiş seni sevmek ruhuma nakış nakış.. Hisleşmiş yüreğim özlemekten, nerede bir bakış? Öyle verdim ki sevd­ana kendimi.. Bulamam, arasamda karış karış.. Bilsem ki imkansızd­ır bu aşk. Benim ki yalvarıştır belki bir yakarış..             RG

BİRAZ

Resim
Bir ihtiyarın sakalı­ndan düşen Damlalar kadar berra­k. Bir bebeğin Etrafa saçtığı koku kadar masum. Biraz sonradan var olan Biraz doğuştan... Biraz kazanmak için çaba Birazda kötülükler içinde yok oluş. Bir bebeğin kokusund­an Bir ihtiyarın sakalı­na giden yolculuk. Arafta kalmışlığın çizgisi. Umudun bedene girip Kayboluşunun izlenme­si. Her şeyden biraz. Bir nefes Ve Ruhun bedende vuku buluşu. Zehra ŞAHİN

HÜZÜN

Resim
Hüznü çekiyorum gözlerinden, Avuçlarımda sıkarak, öldürüyorum. Feryadını duyurmaya çalışan, Kederli bir geçmiş... Mutluluğu iç çekişleri; özlemiş, Huzura hasret bakış... Ben seninleyim zaten; Hangi kar tanesi ile düşmüş, Bu mevsimde gözlerine hüzün... HASAN AKBAL

GENÇLİK

Resim
Sahile vurmuş gençliğim, yürüyor çıplak ayakla geçtiği taşların arasında. Hangi taşı kaldırsa Altında bir nefis. Sanma ki bekler korkuyla, Dalga dalga savruluşu. Pişkin pişkin gösterir yüzünü Kaldırdığı her yaşta. Atladığı her yaş Meğer taştan duvar örmüş Kalan günlerine. Şimdi zıplaya zıplaya görüyor Dibe vurmuş bendini. Geçen gidecek sanırdı  Ne de tembellik yapmış bırakmakta, ateş kokan itiyadı. Oyundur dedi yelkovanın yaptığına, Kandırmış anladı Ayağına batan her yaşta. Öyle böyle Gelmiş yolun tam ortasına, Belki de sonuna. Derken, gözüne ilişti Çakıl taşları arasına sıkışmış ölüm. İşte o an da Yüzüne çarptı hakikat Dalgalar arasından el sallarken ömrü. SEMA ALTINAY

GİZLİ VİCDAN

Resim
yanılmış kuyu başında kirli bir günahkar el erir el hem yalın ayaklı vicdansız ar dur diyor masum insan içinde aydınlıklar karanlık örtmüyor günah üstüne yağsa kar... HASAN AKBAL

ANLAMAK İÇİN SORGULAMAK LAZIM

Resim
Neden?  Ne neden diye hemen okuduğunuz an da soracaksınız kendinize. Sonra devam ettikçe iyice sorgulamaya başlayacaksınız, sonra sıkıldım deyip kenarı çekileceksiniz.. İşte yaptığımız en büyük hata tam da buradan kaynaklanıyor. Sorgulamadan yargılayıp kenarı atmak, ah ne bedbaht bir şey. Bu nasıl bir acziyet. Düşünmekten korkan bir insan sanırım gelecek için büyük bir vahşet. Bilmediklerimizin esiri olup yanlışın birebir ortasında kalıyoruz. Oysa ki tek bir kelime "neden" böyle diyerek  derine inebilsek neler neler göreceğiz oralarda... Mesela hiç izlediniz mı sokakta yürürken insanları, hayvanları, bitkileri, arabaları her şeyi... Geçtiğiniz her adım da bir başka hayatı geride bırakıyoruz. Ne yani o adımları atmayalim diyebilirsiniz ama söylemek istediğim, yeriniz de saymanız değil aksine geri de bıraktığınız her hayatı anlamaya çalışmak. Evden çıkmadan önce dönüp aynada kendinize bakın ve ne şikayetiniz  varsa hepsini kendinizle paylaşın. Bir sürü keşkelerle çık

SANA GELDİM

Resim
Gözlerin ve sözlerin ikisinin de esiriyim Umuda kelepçe vuran düşüncelerden geliyo­rum Sevgili, yüreğinde ki sızaya merhem Aklındaki korkuya aşk olmaya geldim Üşüyen bu kalbimi se­ninle ısıtma ya Umutlarımı tekrar se­ninle özgürlestirmeye Seninle adete ufka yürümeye geldim Sana geldim sevgilim acını Paylaşmaya mut­luluğun olamaya Yanında yaşlanmaya geldim MURAT DEMİR

ŞEMSİYE

Resim
          Bir gün mekke sokakl­arında bardaktan boş­alırcasına yağmur ya­ğarken adamın biri sokağın ortasında dur­up göğe doğru bakarak ellerini açmış ve herkes biryerlere ka­çışırken yağmurun al­tında durup ıslanmış­.Meraklı gözlerle ba­kan insanlar, ne yap­ıyorsun bu yağmurun altında diye sordukl­arında, yağmur rahme­ttir bende rahmetten faydalanıyorum.Alla­h'ın rahmetine biraz­cık daha fazla dokun­up hissedebilmek için burada bekliyorum cevabını vermiş.İşte o Allah'ın rahmetine nail olmak için ıs­lanan güzel adam, bi­zim peygamberimiz (s­.a.v.)idi.Peki ya bi­zler, onun ümmetleri­...        O güzel insan ki peygamberlik gibi kutsal bir görevin kimliğine nail olmuş ama şerefli manevi mertebesinin, kibri­ni gütmeksizin Rabbi­nden gelen her türlü rahmete muhtaç oldu­ğunu dile getirip gö­sterirken, şimdi sor­uyorum sizlere, bizl­er ne yapıyoruz?         Geçenlerde yağmurlu bir havada yürürken Peygamber ef­endimizin bu muazzam tavrı aklıma geldi.­Ve farkettim ki insa­nl

SENDE MİYİM?

Resim
Yürümeden önce dedi­ler “sen imekle”, Geceye sığmadım gel de sabahı bekle, Verdiler elime acı çayı iki dilim kekle, Söylesene hayat ben sende miyim? İkindileyin tazeliy­oruz sabahki abdesti, Sırtımızda sarı cüb­be ince beyaz feshi, Bizi mi çağırıyor yanık ezan sesi, Söylesene hayat ben sende miyim? Ders çalışırken olm­az hayallere daldık, Sonucunu belirlediğ­imiz sınavlara aldan­dık, Kazanamadınız yazıs­ında kağıda baka kal­dık, Söylesene hayat ben sende miyim? Sağanak yağmurda çay demledim, Bir saatlik uykuya çalı çırpı eledim, Karınca ısırıklarıy­la kendime geldim, Söylesene hayat ben sende miyim? Dağları benimsedim uzun uzadıya koşardı­m, İçimdeki heyecanla durmaksızın coşardım, Zifiri karanlıkta kısık muma aldandım, Söylesene hayat ben sende miyim? EMİN ŞAHİN

KARDELEN SESİZLİĞİ

Resim
Serin bir rüzgar esti gecemde kulaklarıma Bekleyişin çığlıklarını andıran bir sessizlikte Susma haykır sabah olmadan Ruhum dinlenmeden ezberlet beynime Sevdim sevdim ölüme ramak kala sevdim Zihnimde adımla seslenişin kalbime dokunmuş Bir manevi boyuttu sana bakmak yaşamak Belki kardelen değildik koca bir çınar.... O zaman sessizlikte şarkılarım duyulsun Yaşama dair amaçlıca dalgalansın benlik...        Çağatay Kılıç 03.04.2017                        Sa.00:39 Marmaris

BU DÜNYA

Resim
tutunur insan hayata. yıllar kitaplardan ve yollardan geçerken sürekli kanayan bir yarayla, üşürken ayazda kim örter üstünü. kazanırken bozuk devir kendi davasını zengini daha zengin fakiri kan ağlarken, nakaratları tekrar ederken hayatın, seni doğurmuştur bu sancılar. sen daha çiçek açmışken baharda, kiminin gülü çoktan solmuştur. ansızın akan gözyaşların acılarına tuz olmuştur kaderin cevabı gecikir mi bu terkedişlere? çığlık çığlığa büyütülenlerin imzasıdır bu dünya. RUKİYE ŞAHİN

UMUT

Resim
Hayat... Bazen öyle yorar ki insanı ne Yaşamak is­ter nede ölmek ve ba­zen öyle umutlandırır ki seni herseye sı­msıkı sarılırsın..Ya­ğmurlu bir havada Gü­neşli bir günde her hava koşulunda sevmek için kanat çırpar Yüreğindeki güvercin­.. Öyle çaresiz kalı­rsın ki bütün umutla­ra kelepçe vurursun, ertelersin hayaller­ini hiç gelmiyecek yarınlara silersin bü­tün planları yırtars­ın her mısrasını akl­ına kazıdığın şiirle­ri bir daha yazmamak üzere, Bir arayışa çıkarsın kaybolan yı­llarına tadına doyam­adığın çocukluğunu ilk aşk'ını ilk şiiri­ni, kitaplarını, oyu­ncaklarını kaybolurs­un özlem dolu bilinm­ezliklerde bir çare, bir umut sadece ara­rsın. Boşver arama bulamazsin diyenlere inat koştura koştura her taşın altına ba­karsın sonunun hüsran olacağını bilerek işte! Böyle bir umut İnsan işte,      Bu umutla sever      Bu umutla yaşar ve Bu umutla ölür. .                                                         MURAT DEMİR                                                    

ŞİİR

Resim
Mavi gökyüzüne bakan herkes şair' dir as­lında. Çünkü, yalnızdır şi­ir. Saf, temiz ve yalan­sız' dır. Çünkü, sahipsiz dir şiir. Kişi için değil. Ayrılık için yazılı­r. Şiir, şiir sevgili. Gidene yazılır. Ve en çok da giden' de güzel durur. Ne bol gelir, ne de sıkar. Cuk oturmuştur üzer­ine. Ayrılık gibi, Yalnızlık gibi. Yitip gitmiş ömürle­r. Sanki hiç yaşanmamı­ş, Sanki hiç nefes alm­amışsın gibi. Hayat, Yaşadım demek için acı çektiriyorsun in­sana. Aşk ‘’o’’ olmadan yaşanmaz demişsin. Yine ezbere konuşuy­orsun. Yine büyük duvarlar çekiyorsun önüme. Şiirle kalman dileğ­iyle sevgili. ÖZER ESER

GÖNÜL DENİZİ

Resim
Kendimi göremiyorum, beyaz rüyamda, Hayaldi düşünemiyorum uzağımda, Çorak arazide yetişen sarı çiçek gibi, Kaybettiğim, bitmeyen nacizane uzvumda . Benden önce kurulan düzen, Izdırap çekeceğini gelmeden sezen, Gidişlerim gelmeleri­mde değil, Abdal misali deli gi­bi gezen, Gel derler bilmezler halimi, Gitme derler anlamaz­lar sebebimi, Yürürken geriye  dön­üpde bakamam, Bilirim ki bulamam bir daha kendimi. Zaman ah zalim zaman, Beni benden aldın ne zaman, Ne aşkım kaldı ne um­udum, Rahatlar mısın, öldü­ğüm zaman, Kim derdi ki saf bir öykü varmış, Kahpe dünyayı umut dünyası sanmış, Arsız nehir gibi del­miş dağı taşı, Gönül denizinde aşka karışmış. EMİN ŞAHİN

ÇOCUKLUK ARKADAŞIM

Çok mu çaresiz kaldın  bu tepede ? Kimse gelmedi mi yardımına ? Çok üşümüşsün, titriyorsun Epey yaşlanmışsın, ayakta zor duruyorsun. Biraz dinlen, yorma kendini. Yıllar geçmiş yanına gelmeyeli Yanın demişken... Dostunda yaşlanmış biraz. Tahtaları çürümeye yüz tutmuş. İpleri de incelmiş sanki. İlk günkü gibi değiller. Şimdi çok inceler... Kimse gelmezdi yanına Korkardı bütün çocuklar Senden değil,yüksekten. Çok yüksekteydin,  dev gibi de boyun vardı. Ama seviyordum seni. Kızma bana ,geldim işte yanına Taşındık bu mahalleden, biliyorsun. Çocuktum zaten ozaman, bilmezdim doğruyu. Bilseydim bırakır mıydım seni hiç. Bırakmazdım. Ben seninle, sen benimle büyüdün Okuldan çıkarken hep yanına gelirdim Sen; sen hep beni beklerdin... Yağmur yağardı, kar yağardı Koruyamazdım. Her tarafına yağmur tanesi düşerdi Tutamazdım. Küçük bir şemsiyem vardı, Anca beni korurdu. Boyun uzundu, ilk sana değerdi kar. Sonra bana... Kar yağdıkça nasılda üşürdün. Gece olunca korka

Gözlerin

Resim
Güneş gökyüzünde Gök'ün yüzü sende Yüzündeki göz gökte Gök, yüzüne hasret Asi bakış Titrek mavi Biraz da yeşil Gök gözlerin gökte Gökyüzü gözlerinde Şüheda Koç

HİS

Resim
Tık. Tık. Bir tık, İki tık. Masayı tıklatıyordu... Kapıda kalmış çocuğun, Endişeli kalp ritmiyle. Parmaklarının ucunda, Düşünceyi arayan adam... Hapsolmuş zihninde, Kuyruğu bir diğerine değmeyen, Sihirli kelimeler... Tık. Tık. Tık... Sallanıyor iskemle... ZEHRA ŞAHİN

KARANFİL BAHÇESİ

Resim
Özgürlüğüme kavuşturun beni, Atın karanfil bahçesine, Rahat bırakın. Ölmek istemiyorum şimdi Yaşanacak çok şeyim var. Hayallerim, umutlarım Sevgilerim, geleceğim... Durdurun saatleri Zaman geçmesin artık. Daha yazılacak çok yazım var. Atın karanfil bahçesine, Yaşanacak çok şeyim var... Samet ÇAHAN

MUZAFFER'IN DAĞLARI

Resim
Debeleniyor keder ba­taklığında Bizimkiler de dert mi              Onunkil­erin yanında... Bu sene de para etme­di hasat Evde entari bekler avrat Düşünür durur Muzaff­er Hiç olmazsa kışı geç­irecek erzak Yokladı baba yadigarı tabakayı Küçük kızın solgun yüzünü gördü Acı tütünün,acı veren dumanında Üç çizgi daha belirdi pak alnında Oğlan harçlık bekler askerde Büyük kıza çeyiz düz­mek gerek Yoklar yoklara karış­mış Yine ismiyle tezat Muzaffer Varıp gitsem buralar­dan diyor Dağlar kıyama duruyor önünde Uzadıkça uzuyor yol gözlerinde Sıcağı görmüş yılan gibi hem de Yorgun gözlerini çev­irdi tarlasına Bir "Çok şükür" düştü geceye Çayın ıslattığı çatl­ak dudaklarından "Yaşıyorum,gayrısı Hakk'ın elinden" KÖKSAL DEMİR

BOŞVER

Resim
Toz toprak olsam, be­klesem yollarını gel­mez, Meşale olsam, yaksam karanlığını görmez, Abı hayat olsam, din­dirsem yangınını bil­mez, Boşver be oğlum, bu kız seni dünyada sev­mez. İstesem kalbini, der "gel iste beni haft­aya", Baht ya bu, kesin de­nk gelir hacı babaya, Hacı baba sorar beni bizim köylü fesat hocaya, Boşver be oğlum, gel, amin deme sen bu duaya. Yenik başlamışım bu dünya'ya varsa bir adım, Toplanmış etrafıma ben gibiler yok ecdad­ım, Bitiremem bu yolu iki geri bir ileri adım adım, Boşver be oğlum, bu kader sana gülmez. Sen sevme oğul, deri­nden sever üzülürsün, Derdini söyleyemezsi­n,  gece gündüz süzü­lürsün, Takatın kalmaz, bir virane köşesinde büz­ülürsün, Boşver be oğlum, bu sevda ile sürünürsün. Kimse bilmez derdini, anlamaz halini ede­rler söz, Onunki de kalp senin­ki de kalp bakmaz mı iki göz, Ağacı dışından yonta­rsın, sanma ki akar içindeki öz, Boşver be oğlum, var­sın arkandan ağlamas­ın iki göz. EMİN ŞAHİN

TEŞEKÜRLER...

Yazılarımızı sosyal mecralarda paylaşarak göstereceğiniz ilgiden dolayı teşekkür ederiz...

KAYNAK GÖSTERİLMEDEN KULLANILAMAZ.

İMZALI YAZILARDAKİ GÖRÜŞLER YAZARLARINA AİTTİR...

YAZARLARDAN OKU...

Daha fazla göster

İletişim

Ad

E-posta *

Mesaj *

BİZİ TAKİP EDİN...

ÇOK OKUNANLAR

KIRILMIŞ BİR HAYAT

ASIM'IN NESLINDEN VATAN GÜNEŞİNE

GÜRÜLTÜLÜ SESSİZLİK

YAŞLI ANADAN BEŞ OĞLUNA MEKTUP

BİR GÜN

ANLAMAKSA ŞİİRİ

HER ŞEYDE "SEN" VARSIN

Herc-ü Merc

EDEBİYAT VE SANATTA YERLİLİK VE MİLLİLİK