Kayıtlar

Mart 29, 2020 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Yunus Emre Bolat'a

Ruhlar geldi cem ettiler belâda Buluşup da sır arayan dil derler Yedi kat dizilmiş arş-ı âlâda Her tepeye her yokuşa yol derler Varlık denen dağ geçip gönül aştık Pir bâ'desiyle dolup dolup taştık Kırklar meclisinde Hakk'a karıştık Bize Tanrı misafiri kul derler Erenler ârifler ettiler himmet Başka yollara eylemeyiz minnet Bir muamma için geçirdik cinnet Bulunmaz sırları bize bul derler Sakiler sagar sunmaya başlıyor Gelen giden ciğerini haşlıyor Bizimle yanmayan bizi taşlıyor İbrahim'i yakan kora gül derler Âşık olan Yûnusleyin söz dere Cümle Âdemoğlu bu sırra ere Bir başka Yûnus'a yazıldı nazîre Benim söze anca kîl ü kâl derler Kusûrî kelâmını aşkla örsün Dost Yûnus nazîremi ma'zûr görsün Zâhidler hayır sözü şerre yorsun Biz sağ deriz amma tutar sol derler

Murat Gürbüz'e

Zaman geçti devran böyle döndü Çaldığın o saz baş tacı Murad'ım Gönlümde yanan aşk ateşi söndü Hasret acı, vuslat acı Murad'ım Nazlı yâr düşürdü beni mâteme Gözlerim büründü, kan ile neme Sakın bu yaraların nedir deme Onların yoktur ilacı Murad'ım Gönülden dökülen sözümüz var Sen çalan ben dinlerim sazımız var Üç-beş arşınlık beyaz bezimiz var Dünya han, ikimiz hancı Murad'ım Âşık Kusûrî derdi desteledi Bu sözü senin için besteledi Zâlim felek bize çok üsteledi Geçmiyor içimde sancı Murad'ım
Murâd alamadım gurbetten sıladan Yıllar evvel ayrıldım anadan babadan Sorarlarsa kim geçti şu fâni dünyadan Bir Âşık Kusûrî geldi geçti, söyle yin

Gücüm Yetmiyor

Sana söyleyecek çok şey var amma Ağzımı açmaya gücüm yetmiyor Sen ki bende çözülmez bir muamma Bırakıp kaçmaya gücüm yetmiyor Her an yüreğimde yakılır sızın İşte ben, ben oldum, senin enkazın Çekmeye gelmese de işven-nazın Başka yâr seçmeye gücüm yetmiyor Seninle çiçek açan taşa döndüm Bazen hoşa, bazen sarhoşa döndüm Otuz yerden vurulmuş kuşa döndüm Yeniden uçmaya gücüm yetmiyor Hep yanlış almışım aşk tekbirini Yeni yaktım söndürmeden birini Çok içtim sensiz sevdanın zehrini Bir daha içmeye gücüm yetmiyor Beni öldür fakat istemem deme Kaç gün oldu uğramadın evime İmanım yeter sırattan geçmeme Bak senden geçmeye gücüm yetmiyor Düçâr oldum belalar kazasına Çokça bırakıldım aşk nadasına Sonra seni ektim kalp tarlasına Bak şimdi biçmeye gücüm yetmiyor Hasretle dolup taşıyor bu yürek Yürekte senin özlemin engerek Tarlam var dönüm dönüm evlek evlek Tohumlar saçmaya gücüm yetmiyor Allah aşkına! Aşk yüzün göreyim Gördükçe başkaya perde gereyim Ben giremed...

Usandım

Göçeni aradım göçen kayıpmış Konan göçer garip handan usandım Boşa akar durur bilmem n'eyleyim Damarımda akan kandan usandım Bıktım hasta eden o misafirden Demir keskin geldi artık emirden Yatakları verin bana demirden Döşekten, pamuktan, yünden usandım Gönlünü bilene lazım mı Kabe Bedenim camidir, kalbim seccade Vicdan bilmeyene iman beyhude İmândan, hayâdan, dinden usandım Âşık Kusûrî der; aşk, sevda buymuş Kimisi görmüş de kimisi duymuş Ruh çıkmış, dil susmuş, beden uyumuş Sormayın artık ben benden usandım

Gazel-i Kübra

Âteş-i kadehin dil-i nâçârı yakıpdur Seyr-i seherin bak bu ser-efkârı yakıpdur Sohbet-i adından gözü yaş kanlı benim yâr Sirişk-i hun-âb dîde-i bîdârı yakıpdur Dil âh edesin derd ü gam-ı hicrine yârin Belki de şeh-i hûbu o ikrârı yakıpdur Erbâb-ı temâşâda amaç tîğ-ı nazardır Seyrân-ı bahârânda gülizârı yakıpdur Kusûri nicedir elem-i kübrâya yanar Bir aşk ki 'O' bülbül ü gül ü hârı yakıpdur 

Gazel-i Ganimet

Hal bilirsen semtimizde nâr-ı dilden çok ne var? Bî-nihâyettir demezsen sana kuldan çok ne var? Sûre-i velleyl okuyup gezeriz Mecnûn gibi Râh-ı aşkta gâhi sahrâ gâhi çölden çok ne var? Sen savaş kalbinde bir hoş-gû inip gelsin deyu Yoksa kim ashâb-ı kâl'çün kıyl ü kâlden çok ne var? Zehr-i hecre benzeyiptir lezzet-i aşk-ı sevâd Merd olan âna alışsın yoksa baldan çok ne var? Reh-i aşkta hürriyet budur ki terk-i akl ola Yoksa aşkı bilmeyen gâfile yoldan çok ne var? Kaysa kıyâs etmemiz müdam ki aklı yoğ idi Aklı yoğ etmek kolaydır bak ki mülden çok ne var? Hıfz-ı sadr olsun gülü koklayacaksan sen eğer Bûy-i yâr nedür bilirsen gonce gülden çok ne var? Bu cihânda uşşak erkânı meârif varlığı Büz-i Ahfeş benzeri insân-ı gilden çok ne var? Kim mümâsil misin esfele safilîn olmağa Ahsenü'l takvîm olacaksan delilden çok ne var? Gerçi bilmezsin Kusûrî sohbet-i nâdânı sen Amma kûyda jajha v ü besgûy-i dilden çok ne var

Vakıa Suresi 17. Ayet İçin

O dem ki sarsar-ı aşkımla benden devrilir gerdûn Düşer her rûzigâr-ı âhıma felek olur gülgûn Şehîd-i aşk olıcak tıfl-ı nevresîde iken cân O müjdedir ki olur bana vildânüm muhalledûn

Vatan İçin

Aklı başında olanlar işitsin sözümü Bu can bu tendeyken toprak vermeyiz düşmana İster Rus'u ister esed kuşatsın özümü Bu can bu tendeyken toprak vermeyiz düşmana Ehl-i İslâm olanlar çıksın artık gazaya Bayrağı sarılmış canlar yükselir fezaya Hesabı bırakmayız ahiretteki cezaya Bu can bu tendeyken toprak vermeyiz düşmana Gerek yoktur cihat için ayet tefsirinin Vursun kellesini Mehmet gavur esirinin İşitilsin bilinsin sözü Âşık Kusûrî'nin Bu can bu tendeyken toprak vermeyiz düşmana 

Resimden Çiçek (Serdar Tuncer'e İthafen)

Serdar Tuncer Ağabeyime ... Ötelerden beri kısık bir nidâ Sessiz yüreğime ses olur musun? Ölüm değil mesele; canım fedâ Ölürken ben son nefes olur musun? Ben ki gökte sonsuzluğun dibiyim El sürülmemiş çiçeklerin edebiyim Bilirim ben sende herkes gibiyim Fakat bilmem sen herkes olur musun? Öksüz çiçeklerin bendedir kahrı Sevdandır ölümün yaşatan zehri Çiçeklerden yapıp da sana mehri Versem, bir ömür kafes olur musun? Artık gel ölümü esirgeme benden Uyandığım tek düşsün yarına dünden Hangi rüya daha gerçektir senden Tutuk günlerime heves olur musun? Gel bana gel ki ey resimden çiçek Gelmezsen bu aşk burada bitecek Ya gel! Ya yanına bedenimi çek Gideceğim son adres olur musun?

Umut şoförü

Olur da birgün düşersem aklına eğer Esen yelden uçan kuştan sor halimi İnan yar senin yolun ölüme değer Ne derde düşürdü aşkın, gör halimi Bu dert ile gurbetten sılaya gelirsem Ancak çare bulurum Lokman olursam Şayet ben de söylemeyecek olursam Hangi şiir hangi türkü der halimi Sen umutlara şoförsün bense yolcun Sokak lambaları altında alınsın öcün Gökte sonsuzu görmeye yetmez gücün Sen bakarsın! Amma ne bilsin kör halimi Der Kusûrî; beni dertsiz mi görürsün Merhametin yok mu kalbimden vurursun Sen de bir gün sevdaya düçâr olursun İşte o zaman anlarsın yar halimi

Sevdiğim

Kainat morgunda beden kalesi Sütten ölüm kırdı beni sevdiğim Hasret ki isminin neden kalesi Dert her yandan sardı beni sevdiğim Ebru kaşlarına mevkûf eyledi Mah cemâlinde küsûf eyledi Sevda zindanına Yusûf eyledi Mısr'a kadar sürdü beni sevdiğim Âşık Kusûrî'nin gözleri yaştır Beni öldüren de bir çift kaştır Zalime dert yandım yüreği taştır Taştan taşa vurdu beni sevdiğim 

Semt

Biz  gençleriydik bu şehrin! Dalgaların yoluna yoldaş edebileceği, Biz gençleriydik bu şehrin! Yıkılan binaların kızlarını biz kollayacaktık. Bizden sorulacaktı, derse geç kalan çocukların bahanesi. Biz gençleriydik bu şehrin; Ömrü takvimler gibi yaprak yaprak kopan, Yaşı yetmeyip selamı alınmayan. Biz okuyacaktık hani ölülerin kulaklarına ilk ezanı, Sahiplenmiştik onlara adlarını fısıldama şerefini, Tabutlara mihmandar olma görevi bizimdi. Biz gençleriydik bu şehrin! Ístedik ki biz patlatalım kötü adamların tekerini. Ve kurtarmak istedik kaldırım taşlarının arasına sıkışmış yağmurları. İlk duyanlardıkya hani, koşacaktık bir çocuğun "anne" sesine. Ancak, bir annenin göz yaşına düşerken biz yetişecektik İlk safta, oruçta ve Kuran'da bizi bulacaklardı Ve tövbesi günah olan ilk teması kuracaktık toprakla Bizdik bu şehrin sahibiya hayallerimiz vardı; Gönlümüze saplanmış zalim çörtelerden akan Hani gençtikya bize ona sahip olduğumuzdan daha ait bu şeh...

ÖLDÜĞÜM

Bulutlar üzerinde uçan kuşlar. Götürün yarime olan aşkımı. Kirpiğim üstünde duran kaşlar. Gönderin yarime ilanı-aşkımı ! Gövde üstünde duran başlar. Anlayın bir çift göze sevdamı. Gece gündüz yanan ataşlar. Söyleyin ona nasıl yandığımı. Her gece kapıda sızan ayyaşlar. Bilin benim ona sarhoşluğumu. Onu görünce ayaklar yavaşlar. Görün ona nasıl koştuğumu. Tahiri görenler durmaz taşlar. Bilin ona nasıl saf olduğumu. Yeryüzündeki tüm naaşlar. Söyleyin ona ölüp durduğumu. Tahir Günaydın

HÂHER

 Kardeşim Suna'ya Sana mavi bir dünyanın karanlığını vadediyorum hâher Bizim de ellerimizden tutacak bir gökyüzümüz olmalı Sözlüklere mahrem bir ağacın gölgesinde Upuzun bir ipe diziliyorum hâher Tek tek, tane tane Önce harflerimden damlıyor Yaşamanın tüm ağır yükleri Yıkanıyorum, yıkanıyorum, yıkanıyorum Damla damla dökülüyor Kelimeler Cümleler Sonra bomboş sayfalar kurutuyorum güneşte Tüm cılız ipler taşıyabilir Alnımdan çaldığım karanın çıkmaz lekelerini Virgülün ayağına taş değiyor hâher Noktalar konuyor sarkan kollarımın üzerine En çok da parantezler Bir giyotine asılıyorum kollarımdan Dallarım ya Hallac'ın bahçesi Yahut söğüt gövdesi Dikkatle yürüyorum incecik bir çizgide Alkışlar duyuyorum, ağlamalar Yukarıdan bakıyorum yukarıya İpe değen her adımım ağır bir yenilgi Topladığım kelimeler cebimden düşüyor Kazanılmış bir boşluğu ipe diziyorum hâher Bizim de güneşte kurutacağımız cümlelerimiz olmalı Virgülün ayağına değen taş Cambazın katilidir ...

ACI

Yine kendine kalır Üzüntü, sevinç dediğin Dediğin gibi biraz zaman alır Unutursun, unutulur sevdiğin ........................... ...sensizliğe alışmak, Gözlerini kapattığın geceleri Zindan olur yaşamak Acı da bir teselli olur belki Susan dil, Ağlayan gönül... Ya sensen o ıstırabın nedeni O zaman bir başka acır İnsanın içi HASAN AKBAL

TEŞEKÜRLER...

Yazılarımızı sosyal mecralarda paylaşarak göstereceğiniz ilgiden dolayı teşekkür ederiz...

KAYNAK GÖSTERİLMEDEN KULLANILAMAZ.

İMZALI YAZILARDAKİ GÖRÜŞLER YAZARLARINA AİTTİR...

YAZARLARDAN OKU...

Daha fazla göster

İletişim

Ad

E-posta *

Mesaj *

BİZİ TAKİP EDİN...

ÇOK OKUNANLAR

YAŞLI ANADAN BEŞ OĞLUNA MEKTUP

KIRILMIŞ BİR HAYAT

ASIM'IN NESLINDEN VATAN GÜNEŞİNE

GÜRÜLTÜLÜ SESSİZLİK

BİR GÜN

ANLAMAKSA ŞİİRİ

HER ŞEYDE "SEN" VARSIN

EDEBİYAT VE SANATTA YERLİLİK VE MİLLİLİK

Herc-ü Merc