ÇİRKİN

Çok eski zamanlarda çanağın harmanlanıp bugüne gelene kadar ki geldiği süreçte 'Mihriban' adında bir genç kız varmış. Kızın güzelliği dillere destan, ailesinden gördüğü görgü ve ahlaki davranışları ise gönüllere taht kuran cinstenmiş, yalnız kız gizli bir sırrın içerisindeymiş. Bundan bir haber bugünlere kadar gelebilmiş, olsa da sır ya bu gizli kalmaz. Elbet bir gün çıkar ortaya..
Kız eskimiş,  püskümüş  kıcırdayan evlerinin merdivenlerinden adım adım aşağıya doğru indi. Karşısına 'Muharrim' abi çıktı. Muharrim güzel memleketlerinin  orta yerine kurulan bakkal sahibi idi. Mihriban'ı görünce hemen selamladı. Başını yere doğru eğerek; Ooo Mihriban'ım elindeki o süt kasesi ile nereye doğru gidiyorsun? diye sordu.
Mihriban: Hatice nineye götürüyorum,  gariban teyzemin kimsesi yok. Torunları desen öksüz gurbette..
Muharrim: Doğru ya anaları  babaları kazada ölmüşlerdi. Vah!  gariplerim, tek başlarına koca şehirde yaşam mücadelesi veriyorlar. Aferin sana güzel düşünceli kızım aferin hep böyle ol..
Mihriban Muharrim'e tebessüm ederek Hatice ninenin ipliğe asılı duran şıngırtılarla dolu zilleri eşliğinde  kapısını açtı. Hatice nine yattığı yerden kimdir o ? diye seslendi. Mihriban koşarak merdivenlerin basamaklarını çıktı, çıkarken yere tek tük süt damlaları damladı. Hatice ninenin yanına geldi, hastalığından ötürü konuşmaya mecali kalmamıştı zavallı kadının...
Elini uzatıyordu...
Ağzı ile ' hı hı hııı ' diye sesler çıkararak elini sehpanın üzerinde duran maşrapaya doğru uzattı. Mihriban elindeki süt kasesini bırakarak Hatice ninenin buruşmuş ve yara bere içinde olan yüzünü okşadı.
Yüzüne bakarak gülümsedi.
Ninenin içi ferahlamıştı, sıcaklık doldu serinledi yanan ateşi...
Kimsesizliğine merhemdi Mihriban...
Maşrapadaki suyu bardağa boşalttı, ardından Hatice nineyi doğrultarak suyu içirmeye başladı. Gıdım gıdım içen Hatice nine gözleri dolu dolu Mihriban'a doğru baktı, sanki birşeyler demeye, anlatmaya çalışıyordu. Fakat sesi çıkmıyordu, daha fazla doğrularak durmaya takati kalmayan Hatice ninenin yastığını Mihriban düzeltti, ardından
Mihriban anlattı. Hatice nine dinledi...
Kuşları anlattı ona, kış yaz demeden uçtuklarını maviliklere doğru öylece süzüldüklerini
yolu bitiremediklerini, kayaya çarpsalar da vazgeçmediklerini gökyüzüne gökyüzüne uçtuklarını anlattı ona...
Kapı çaldı. Gelen Şaheste idi, Şaheste Mihriban'ın kardeşiydi. Yokuş onu yormuş olacak ki soluk soluğa kalmıştı, minderin üzerine oturdu Mihriban kardeşinin gelişine şaşkındı, sormak istedi fakat epey yorulmuştu, dinlenmesini bekledi. 'Bubam karşı ki köyden gelmiş, anama seni soruyor.' dedi. Mihriban toparlandı. Hatice ninenin açılan saçlarını tülbetinin arasına koydu. Lastiklerini giydi, kardeşi ile evlerinin yolunu tuttu. Eve geldiklerinde evdeki insanlara anlam veremeyen Mihriban 'Hoşgeldiniz' diyerek perdesi çekili odaya girdi, üstünü değiştirdi. Kırmızı al karışımı eteğini giydikten sonra annesinin yanına oturdu. Gelenlerin niyetleri aşikardı. Fakat Mihriban ne bilsin, daha 13 yaşındaydı...
Annesi Mihriban'ın dizine vurdu, ikisi de kalktılar. Mutfakta annesi Mihriban'a içerideki misafirlere sor bakayım kahvelerini nasıl içerler?  Mihriban elinde tepsi kısık sesiyle ' Efendim kahvelerinizi nasıl içersiniz? ' diye sordu. Orta, orta, az şekerli...
Kahveleri sunan Mihriban mutfağa annesinin yanına geçti, içeride ise sözü kesildi. Çok geçmeden düğün dernek kuruldu, Mihriban içerisinde olduğu durumu sorgulayamadı bile. Yürüyordu ama nereye doğru bilmiyordu. Çok geçmedi oldu iki çocuk yıpratmıştı yıllar Mihriban'ı, ne Hatice ninesi kalmıştı. Ne kardeşi Mihriban dan hemen sonra onu da evlendirmişlerdi, kimsesi yoktu semaya uzanan ellerinden başka...
Ali ile Eşref'di çocuklarının adı biri uzun boylu sarı, diğeri esmer üzüm gözlü... Mihriban'a  kendi köylerinden mektup geldi, acilen köye gelmesi ve yanında kimseyi getirmemesi hakkında satırlar yazıyordu. Eşi yabandaydı, çocukları Meryem nineye bırakıp köylerinin yolunu tuttu. Gittiğinde annesi bitap halde yatağında boylu boyunca uzanıyordu. İçinde tuttuğu sırrın tutsağı olmuştu belki de.. Bilinmez onu böyle gören Mihriban sımsıkı sarıldı annesine.. Gözyaşları sel oldu aktı aktı. Annesi söylemem lazım kızım diyerek öksürdü durdu. 'Sen seen dinlen, konuşma anne iyi değilsin değilsin' dedi. Mihriban... Annesi; Annen değilim ben senin dedi. Mihriban ağzını tutarak gözyaşları eşliğinde evin içinde fır döndü, bir oyana bir bu yana gitti geldi.
Zor nefes alıyordu, ağlamaya başladı. Sesi duyulmasın diye ağzını tuttu, içinden kendini sorgulamaya başladı sözlerinde başka bir mana yoktu değil mi? Annen değilim senin, değilim dedi. Öyle değil mi? Annesinin yanına doğru gitti. Anne ben senin evladın değil miyim? Konuş konuşsana Anne...
- Dört aylıkken biz seni evlatlık aldık, ailen göktürk de Mihriban..
Gözleri dolu dolu annesine doğru bakarak;
Neden şimdi söylüyorsunuz neden? diye sitem ile bağırmaya başladı.
Annesi Mihriban'ın gözlerinin içine bakarak oracıkta can verdi. Ölen annesinin öz annesi olmadığından bir haber büyüyen Mihriban annesinin sımsıcak bedenine ağlayarak sarıldı. Annesinin ölümü çok geçmeden duyuldu. Annesini tabuta koydular, o sırada Mihriban başındaki siyah eşarbı ile beti benzi bembeyaz bir şekilde titreye titreye hem gözyaşlarını siliyor, hem de derin bir şekilde düşünüyordu...
ASAF BEY
Mihriban evine çocuklarının ve eşinin yanına geri döndü. Fakat aklını kemirmekte devam eden sır hala içinde tutsaktı, sağa sola doğru bakındı, evlerine doğru bir adam yaklaşıyordu. Saçı ak, yüzü nurlu... Selam verdikten sonra yürümekten takati kalmayan adamı eşi de içeride olduğu için evine buyur etti. Adam içeride dinledikten sonra Mihriban'a elindeki mektubu uzattı, Mihriban heyecanlar içerisinde mektubu açmaya çalıştı. Fakat adam açmaması için elini uzattı... ' Ben gittiğimde açacaksın.' dedi. Sonrasında bir bardak su istedi, içti ve gitti...  Mektubun içinde öz ailesinin adresi ve kısa bir dipnot yazıyordu:
* Perdeyi kaldır artık, gerçekleri arala.
Z. Kalen
Mihriban öz ailesini bulmak için Göktürk'ün yolunu tuttu. Göktürk'e vardığında kapıyı beyaz elbiseli genç güzel bir kız açtı.
-Buyurun ?
-Ben ben ben...
-Evet
-Evde oturan biri ile görüşebilir miyim?
-Biraz bekler misiniz?
-Tabi ki..
Şişman, renkli gözlü, hafiften aksak bir şekilde yürüyen bir kadın geldi. Bahçeye doğru elini uzattı. 'Burada halinizi arz edin.' Buyurun buyurun oturun.
-Bu mektubu bana bir adamcağız verdi, ailemin adresi olduğu yazıyor..
-Kadın elleri titreye titreye kağıdı aldı. Mihriban'a ağlayarak sarıldı.
Bir müddet öylece kalakaldılar.
İçeriden bir adam yanlarına doğru geldi... 'Hanım' dedi. Kadın: Bey...
Elini Mihribana'a doğru uzatarak: ' Kızımız ' dedi. Kadın ve adam Mihriban'a sarılarak ağladılar. Mihriban ayakta öylece donuk bir şekilde kalakaldı. Ne onları iteleyebildi ne de oradan gidebildi, iki tane yavrusu vardı dimdik ayakta durmalıydı.
Kadın ağlayarak; Doğduğunda cılız, çelimsiz, yüzünde çıkmış olan irinler yüzünler ve omzundaki beliren lekelerden dolayı seni istememiştik. Oysaki... Oysaki o kadar güzel olmuşsun ki  bir kuğu gibisin adeta kızım...
Mihriban: Sus sus bana sakın bir daha kızım deme..
Diyerek oradan uzaklaşır, hayatının en zor akşamı geçirir.

NAZLI KÜBRA ÇEVİK

Yorumlar

  1. Biraz olay örgüsü gibi hızlı yazılmış bir hikaye olmuş oldu gitti geldi söyledi dedi yaptı falan tek zamanli anlatım olay esas alınmış
    Kahraman isimlerinin bazıları araştırılmış belli ki
    Mekan seçimi olarak da asya tercih edilmiş arkadaşımız o taraflara meyilli belli ki: Tasvir eklense biraz daha nitelikli hale getirilebilir Hikaye insanların içinden bir hikaye

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

TEŞEKÜRLER...

Yazılarımızı sosyal mecralarda paylaşarak göstereceğiniz ilgiden dolayı teşekkür ederiz...

KAYNAK GÖSTERİLMEDEN KULLANILAMAZ.

İMZALI YAZILARDAKİ GÖRÜŞLER YAZARLARINA AİTTİR...

YAZARLARDAN OKU...

Daha fazla göster

İletişim

Ad

E-posta *

Mesaj *

BİZİ TAKİP EDİN...

ÇOK OKUNANLAR

KIRILMIŞ BİR HAYAT

ASIM'IN NESLINDEN VATAN GÜNEŞİNE

GÜRÜLTÜLÜ SESSİZLİK

YAŞLI ANADAN BEŞ OĞLUNA MEKTUP

BİR GÜN

ANLAMAKSA ŞİİRİ

HER ŞEYDE "SEN" VARSIN

Herc-ü Merc

EDEBİYAT VE SANATTA YERLİLİK VE MİLLİLİK